
Beş ay önceki patlama için “Ankara'nın göbeği” tabiri kullanılmıştı. Olay mahalli Meclis'e, bakanlıklara yürüme mesafesindeydi çünkü. İntihar eylemcilerinin sırtlarında patlayıcı dolu çantalarla bu noktaya kadar nasıl gelebildiğinin cevabı yoktu. Ne failler ne arkasındaki güç tam çözülebildi. Soru işaretleriyle unutulmaya terk edildi. Oysa Cumhuriyet tarihinin en ağır saldırısıydı.
Doğrusu terörün bu çizginin daha ötesine geçeceğine hiç ihtimal vermezdim. Ama önceki akşam Ankara'nın tam kalbinde, Meclis'in, Genelkurmay'ın dibinde bomba yüklü araç büyük gürültüyle patladı. Ve bütün Türkiye'yi sarstı. Hareket halindeki bombalı otomobil askeri servis araçlarının arasına daldı. 28 şehit... Onlarca yaralı. Aslında 80 milyon yaralı. Kızılay'da son bomba herhalde 11 Eylül'de patlamıştı.
Başkent'in göbeği... ‘Devletin kalbi' nitelemesi doğru. Her metrekaresi kameralarla izlenen bir bölge burası. Güvenliği en üst düzeyde olması beklenen yer. Eğer patlayıcılarla dolu araç askeri hedefleri vurmak için bu noktaya kadar gelebiliyorsa söylenecek pek söz kalmamış demektir. Burada da ‘istihbarat ve güvenlik zaafı yok' deniyorsa -ki deniyor- konuşmak beyhude.
Kilolarca patlayıcı güvenlik duvarlarını aşarak devletin kalbine kadar nasıl geldi veya gelebildi? Araç temini, patlayıcılar, düzeneklerin hazırlanması bir düzine işlem ağa nasıl takılmadı? Ülkenin güvenliğinden sorumlu İçişleri Bakanı Efkan Ala nerede? Onun görevi kınamak, tepki göstermek değil. O terörü engellemekle mükellef. Ankara patlaması ‘güvenlik ve istihbarat' zaafının neticesi. Bunun konuşulması, tartışılması şart. Benzer acıların tekrarlanmaması için.
Zamanlama elbette manidar. Suriye'ye operasyonun konuşulduğu günlerde... PYD-YPG güçlerine karşı kara harekatının tartışıldığı ortamda... Devletin zirvesinin Suriye savaşını masaya yatırdığı saatlerde... Bu patlama tesadüf olamaz. Ne yeri, ne zamanlaması açısından. Tesadüfe yer yok. Olay mahallinin özel seçildiği açık. Hedef doğrudan asker. Ve devlet tabii. Neden asker? Sebebi çok.
Askerin Suriye operasyonuna sıcak bakmadığı sır değil. Bir kara harekatının riskleri çok fazla. Bugün Suriye girmesi kolay çıkması zor bir coğrafya. Bunu en iyi bilen asker. Siyasi irade biraz daha heyecanlı. Ve maceraya yatkın. Bütün hesapları ‘kısa dönemli'. AKP iktidarı kalıcı ve uzun ömürlü strateji üretmekten de uygulamaktan da uzak. Yürüttüğü günlük, haftalık stratejiler... Stratejik derinlik lafta.
Bugün en büyük düşman ilan ettiği PYD-YPG geçen yıl bu vakitler dosttu. Salih Müslim Ankara'da ağırlanıyordu. Kobani'de sıkışan YPG'nin imdadına yetişmesi için Türkiye Peşmerge'ye geçiş koridoru açmıştı. Son Ankara patlamasının askeri Suriye'de sahaya çekmek isteyenlerin hesabına çalışacağı aşikar.
Olayın faili çok erken tespit edildi. Birkaç saat sonra isim ve bağlantıları ortaya çıktı. Ertesi günü Cumhurbaşkanı ve Başbakan doğruladı. Fail ‘PYD-YPG bağlantılı' dedi. Her iki ismin de mesajı içeriden ziyade uluslararası kamuoyunaydı. En açık adres de Washington... ABD, Türkiye'nin telkinlerine rağmen YPG'yi terör örgütü olarak görmekten kaçındı. IŞİD'le mücadelesini öne çıkardı. Türkiye'nin YPG'yi hedef alan top atışlarından rahatsız oldu. Dışişleri Bakanlığı BM Güvenlik Konseyi Daimi üyesi 5 ülkenin büyükelçilerini bilgilendirdi. Saldırıyı gerçekleştiren Salih Neccer'in YPG ile bağlantısını gösteren belgeleri paylaştı. Bir yandan acının yası tutulurken diğer yandan YPG terörüne dikkat çekildi.
Nereden bakılırsa bakılsın devletin kalbini hedef alan Ankara patlaması ‘dönüm noktası'. Çok yönlü sonuçları olacağı kesin.