Hat sanatındaki veya minyatürdeki perspektifsizliği düşünün. ‘Mesafenin ölçülemezliği,’ harflerin –ve zerreden küreye her şeyin- insana kavuşma isteğini hatırlatıyor bana. Harflerin insanın zihnine, dudaklarının arasına, ciğerlerine karışma, bir bakıma insana dahil olma arzusu, bir tür şahitlik. Bu bir cezbe hali değil midir; her şey kendi varoluş gayesine doğru çekiliyorsa, itiliyorsa eğer...Nedir harflerin ve şeylerin varoluş gayesi peki? İnsan. Ancak insan kâinattaki bütün cezbeyi kendinde toplayabiliyor. Ve yine ancak insanın kalp adlı en mahrem yerine kâinata sığmayan ne varsa sığabiliyor. O halde, kavuşma arzusu bir tür adalet tecellisi; er geç her şeyin yerli yerinde olması,»»
↧