Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören’in görev süresindeki en büyük başarısı çok az konuşmak oldu. Gerek Beşiktaş’ta gerekse şimdiki görevinde konuştukları genellikle sorun çıkarıcı nitelikteydi. Dünkü genel kurulda da teşekkür konuşması yaparken, başka bir bağlamda, ‘Fenerbahçe ya da Beşiktaş’a UEFA’dan gelebilecek bir cezanın Futbol Federasyonu’nu ilgilendirmeyeceğini’ söyledi.Tekrar ediyorum, başka bir eleştiri nedeniyle öfkeli olduğu için böyle bir cümle kurdu. Fakat büyük çam devirdi. UEFA’dan Fenerbahçe ve Beşiktaş’a gelebilecek cezalar, federasyonu nasıl ilgilendirmez! Tam tersine bunun sonuçları federasyon için de bir deprem kadar ağır olabilir. Bunun farkında olmayan bir başkan insanı pek mutlu etmiyor.Demirören’le ilgili çok önemli bir durum daha şu: Birkaç ay önceki bir toplantının açılış konuşmasında, şike davasıyla ilgili sorunları tereyağından kıl çeker gibi halletmiş olmakla övünüyor ve kendisini eleştirenlere tepki gösteriyordu. Ona göre UEFA’dan herhangi bir yaptırımın gelmesi söz konusu değildi ve bu konu kesin olarak kapanmıştı... O zaman soralım: N’oldi başkan?Yıldırım Demirören’in futbol federasyonu başkanı oluşu bu ülkede konuyla ilgili hemen herkesi şaşırtmıştı. Kendi kulübündeki durum ortadayken Demirören’in futbolu yönetmeye talip oluşu ve bunun gerçekleşmesi kötü bir şaka gibiydi. Konunun bu yönü üzerinde çokça konuşuldu. Ancak asıl vahim durum başkaydı ve orada gösterilecek bir özen, Demirören’in başkan olmasını kestirmeden önlerdi. O da, ‘herhangi bir federasyon başkanının yönettiği alanda faaliyet gösteren kulüplerden herhangi biriyle borç-alacak ilişkisi içinde olamayacağı’ gibi çok açık ve kesin bir kuraldı.Açıkçası sadece federasyonun çevresinde değil bu tür konularda asıl belirleyici olan çok yükseklerdeki insanların yanında da hukukun buna benzer temel kurallarını bilip gerekli uyarılarda bulunabilecek kişilerin bulunmayışı insanı üzüyor. Biliyorsunuz, Demirören ile Beşiktaş arasında 100 milyonla ifade edilen bir borç-alacak ilişkisi var. İnanın böyle bir durum, küçümsemek için ölçü saydığımız herhangi bir Muz Cumhuriyeti’nde bile sözkonusu olamaz!Bırakın kulübünü yönetirken neler yaptığını ya da yapmadığını! Onlar yorum ya da tartışma kapsamında görülebilir. Öncelikle bir ülkenin önemli noktalarındaki görevlere kimlerin nasıl gelebileceği yolunda çok sağlam kurallarının olması gerekir. Herhangi bir kişinin, ülke çapında hatta uluslararası düzeyde önem taşıyan bir göreve seçilirken taşıması gereken ‘olmazsa olmaz’ nitelikler vardır. Örneğin, devlet memurluğu için temel koşullardan biri ‘Türk vatandaşı olmak’tır. Bu da onun kadar önemli bir kuraldır.Değişik ama güncel bir konuyu da buraya sıkıştıralım izninizle: Çok açık birtakım yanlışları düzeltmenin zorluğu, spor gazeteciliğinde çektiğim en büyük sıkıntılardan biri oldu. Hatta bunları kimi zaman en yakınımdaki insanlara bile anlatamama eziyetini yaşadım, yaşıyorum. Örneğin, bugünlerde en çok işittiğimiz ve okuduğumuz sözlerden biri 20 Yaşaltı Dünya Şampiyonası. Ülkemizde yapılan bu organizasyon nedeniyle bir heyecan yaşıyoruz. Ancak şampiyonanın adını bile doğru yazamamak gibi bir sorunla birlikte...Hemen her yerde İngilizce Under’ın karşılığı olarak kullanılan ‘yaşaltı’ sözcüğü bölünerek yani yaş altı şeklinde yazılıyor. Oysa bunları böldüğünüzde ortaya bir kargaşa ve çok komik bir durum çıkıyor. Örneğin, yaş sözcüğü aynı zamanda ıslak anlamına da geliyor. Demek ki biz ıslak-altı bir şampiyona yapacağız. Hayırlısı olsun. Anadilini düzgün konuşup yazamayan insanlar, başka pek çok konuda da bir yığın hata yapıyor ve bunların yıkıcı sonuçları oluyor. Neyse ki biz bunlara alışkınız, pek etkilenmiyoruz.
↧