İnternetin ve onu çocukları sosyal medyanın hayatımızı değiştireceği tezleri sıkça dile getiriliyor. Gezi Parkı eylemlerinden sonra itiraz edilmesi imkansız bir gerçek gibi sunuluyor. Teknoloji ve onu kullanan kuşağın, sosyal hayat ve siyaseti dönüştüreceği öne sürülüyor. İngiliz alfabesinin son harfleri ile sembolleştirilen kuşaklar, beklenen Mesih’in habercileri olarak takdim ediliyor. Bütün teknolojik gelişmeler sosyal hayatta karşılık bulur. Tabiidir ki siyasette bazı şeyler tetiklenir. Siyaset, önce vasıtaları itibarıyla ve akabinde de muhteva adına etkilenir. Şekle ilişkin değişimler öze ait dönüşümleri beraberinde getirir. Hele o teknoloji ‘iletişim’e dairse, sosyal ve siyasal hayattaki tepkime kaçınılmaz olur. Buraya kadar genel bir mutabakat var. Ayrışma, tepkimenin hangi vadeye yayılacağı ve sonuçları üzerinde yaşanıyor. Ben sosyal ve siyasal neticelerin kısa sürede alınacağını düşünenleri biraz hayalci buluyorum. Etkilerin pozitif olacağı yönündeki iyimser bakışı da paylaştığımı söyleyemem. Birinciden gidelim; geleneksel araçların etkisini uzunca bir süre devam ettireceğini düşünüyorum. Hem geleneksel medya hem de siyaset araçlı için aynı şey söz konusu. Sosyal medya (SM), bilgiden ziyade duygu paylaşım alanı. Oradan alınan bilgiler hakkında şüpheler gittikçe artacak. Gerçek evren ile simülatif sosyal medya evreni arasındaki makasın kapanması gerekiyor. Bu makas açık kaldığı ve SM’den alınan bilgiler yanlış çıktığı müddetçe geleneksel medyanın ağırlığı sürecek. Uluslararası Haber Ajansı Associated Press’in resmi Twitter hesabından yayınlanan ‘Beyaz Saray’da iki patlama, Obama yaralandı’ başlıklı yalan haber buna örnek verilebilir. AP haberi yalanlayıp hesaplarının ele geçirildiğini duyurana kadar borsalarda deprem yaşandı. AP gibi uluslararası bir markanın Twitter hesabından alınan haber bile böylesine yanıltıcı olabiliyorsa… Gerisini söylemeye gerek yok. Gezi eylemleri sırasında da sosyal medyanın iyi sınav verdiği söylenemez. Bir sağlama yapma kaynağı olarak gazete ve televizyonlar ayakta kalacak. Sandıkta sonuca etki eden büyük kitlenin hâlâ o medyadan beslendiğini de unutmamalıyız. Siyasetin araçları açısından baktığımızda ise tablo biraz daha karışık. Bütün kitle iletişim araçlarına rağmen miting ve salon toplantıları ABD’de bile gözden düşmedi. Bizdeki belirleyiciliği inkâr edilemez. Aynı şeyleri de tekrar etse siyasetçiyi karşısında görme talebi azalmış değil. Yeni medyayı ve onun ‘sosyal’ versiyonlarını dokunduğu yeri dönüştürecek sihirli değnek olarak görmek yanlış. Öyle olmasını istemek ne kadar doğru, o da ayrıca tartışmalı. AP örneğinde olduğu gibi ‘Hacker demokrasisi’ kurulur; pirince giderken bulgurdan da olabiliriz. Dijital oylamanın kolaylığı, sandık külfetini ortadan kaldırır ve doğrudan demokrasinin yolu açılırsa, kendimizi yanlış limanda buluruz. Temsili demokrasi, azınlığın yasama ve yönetimde göz ardı edilmeyeceği bir formül olarak aşılabilmiş değil. Yeni teknolojik imkân, katılımcı demokrasi ve örgütlenme kolaylığı adına fırsat olarak değerlendirilebilir. Demokrasiyi sadece sandıktan ibaret görmeyen, yasama ve yürütmeye hayatın akışı içinde katkıyı önemseyen katılımcılığı geliştirmeliyiz. Gerçek evrenle kesişme noktaları oluşmuş, hakiki kişilerin varlığı ile manipülasyonu asgari seviyeye indirilmiş bir SM ile bunu sağlayabiliriz. Ayrıca SM’nin, örgütlenmeyi ve organize hareketi kolaylaştırmasını artı puan olarak zikretmeliyiz. Bu da katılımcılığı ve göz ardı edilemez sivil etkiyi beraberinde getirecektir.
↧