![]()
Hizbullah’ın silahlı kanadının AB’nin terör örgütü listesine alınması paralel okumaları gerektiren bir gelişme. Meseleyi, Hizbullah’ın silahlı kanadı ile siyasi kanadı arasında bir ayrım olmadığı, dolayısıyla da bu kararın “ke en lem yekün” hükmünde olduğu kolaycılığıyla okumak naiflik olur.Olayın tarihi seyrini özetlemek israf-ı kelam. Fakat geçmişte İsrail’in talep ettiği, İngiltere ve Hollanda’nın da destek verdiği bu kararın Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları toplantısında 28 ülkenin oybirliğiyle alındığını hatırlamakta fayda var. Türk gazeteleri haberi verirken sunumlarını “Suriye’de muhaliflere karşı rejimle birlikte savaşan Hizbullah’ın askerî kanadı” diye başlatıyorlar. Oysa kararın Hizbullah’ın Suriye’deki faaliyetleriyle bir alakası yok. Karar bu faaliyetleri kısıtlamaya yönelik bir yaptırım da öngörmüyor. AB üyeleri, geçen yıl Bulgaristan’ın Burgaz kentinde beş İsrailli ve bir Türk asıllı Bulgar’ın ölümüyle sonuçlanan terör saldırısından Hizbullah’ı sorumlu tutuyor ve Hizbullah’ın silahlı kanadını terör örgütü listesine almakla kendilerini korumaya alıyor: Hizbullah üyelerine vize verilmeyecek, AB üye ülkelerinin bankalarındaki hesapları dondurulacak filan… Meselenin AB ülkelerine bakan okuması bundan ibaret.İsrail’e bakan yönü ise daha karmaşık ve önemli. Özetle Mavi Marmara saldırısından sonra başlayan yalnızlaşma döneminin bittiğini gösteriyor bu karar. Hizbullah’ın sadece silahlı kanadının değil, bütün örgütün terör örgütü olarak ilan edilmesi yönündeki İsrail taleplerine ilk destek Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinden geldi. Suudi Arabistan’da toplanan Körfez ülkeleri, AB’den daha önce aldıkları bu kararda Hizbullah’a yakın şahısların ülkelerinden sınır dışı edilmesine kadar varan ağır tedbirler benimsediler. Bu karara kıyasla AB’nin sadece silahlı kanadı terör örgütü ilan eden kararı ılımlı kalır. İsrail’in Müslüman Arap ülkeleri nezdindeki doğrudan veya dolaylı lobi gücünün AB üye ülkeleri nezdinde olandan az olmadığı ortada.AB’nin almış olduğu karar sadece silahlı kanadı ilgilendirse de İsrail bu karardan maksimum faydayı edinmeye çalışacaktır. İsrail’in geçmişte Hamas’ın sosyal kanadının işlettiği bir hastaneye yardımda bulunan Yusuf İslam’ın ABD’ye girişini hem de pek aşağılayıcı bir şekilde nasıl engellediğini hatırlayalım. AB’nin PKK ve DHKP-C gibi terör örgütlerini de listelediği ama uygulamada bu örgüt üyelerinin Avrupa Konseyi koridorlarında dolaştığı, dolayısıyla Hizbullah’ın bu karardan hiç de zarar görmeyeceği şeklindeki bir okuma İsrail’in gücünü de kararlılığını da görmezden gelmek demektir. Kararın İran’a bakan okuması da karmaşık. AB herhangi bir örgütün herhangi bir kanadını terör örgütü ilan ettiğinde, bu örgütün faaliyetlerini sıkı takibe alıyor ve bu takipte örgütten birincil derecede etkilenen ülkelerin istihbarat kaynaklarından yararlanıyor. Kısacası Hizbullah konusunda İsrail’i dinlemeye daha hazır göreceğiz AB’yi. El değiştiren malumat elbette finansman ve silah kaynakları konusuna da değinecek ve İran tabii ki liste başında bulunacak. Bu da eninde sonunda, geçmişte ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarına karşı ikircikli tavır takınan AB ülkelerinin ikna olmasına yol açacak. Gerek AB ülkelerinin, gerekse AB’den önce daha kapsamlı bir karar almış olan Körfez İşbirliği Konseyi üye ülkelerinin Hizbullah’a yönelik yaptırımlarını fiiliyatta İran’ın Şii yayılmacılığının aktörleri olan aktivistlerine teşmil etmeleri de kaçınılmaz. İsrail’in İran’la olan mücadelesini Hizbullah üzerinden Körfez’e ve AB ülkelerine yaydığı anlamına geliyor bu.Kararın Türkiye’ye bakan okuması karamsar bir tablo ortaya seriyor. Bölgemiz bir şeylere hazırlanıyor ve bu hazırlıkta masanın civarında bile değiliz. Mevcut durum, eskiden, Başbakan’ımızın BOP eşbaşkanı olduğu yönündeki temelsiz ithamların çizdiği mevhum tabloyu aratır nitelikte. Duamız olmasa hiçbir ehemmiyetimizin olmadığı zamanlardayız hakikaten.Şükürler olsun ki Ramazan fırsatı tümden kaçmış sayılmaz.