Ramazan ayına ait gelenekselleşmiş tavırlardan biri de geçmişi yâd etmek olmuş nedense. Her Ramazan gerek yakın çevremizle gerekse sosyal ortamlarda geçmişe yolculuk yapılır ve özellikle çocukluk günleri epeyce hasretle yâd edilir.Ramazan bu yönüyle insanı çocukluğuna götüren bir tünel, rahmet, sabır ve şükürden oluşan bir köprüdür adeta. İnsan hayatının belli dönemlerinde ileriye dönük yaşarken, yaş kemale erdikten sonra geçmiş ile beraber sürdürüyor hayatını. Ramazanlar ise cemaziyülevvelle seyahat için şahane bir bahane. Oruç, imanın en zor pratiklerinden biri. Belki de bu nedenle mümin bir insanın geçmişinde önemli izler bırakıyor. Üstelik sadece dindar, hatta Müslüman olmasına bile gerek yok hatıraların oluşması için. Hatırlarım; dini hassasiyetleri olmayan pek çok komşumuzun Ramazan ayı ile beraber, kendileri oruç tutmasa bile ortak bir Ramazan anısı oluşturduğumuz günleri.Dediğim gibi, bunun en önemli sebebi, çocukluğumuzdaki pratikler… Bir çocuk için Ramazan, sahur ve iftar sofrası kadar teravih de demek. Ne kadar bilinçli eda eder namazını elbette bilemeyiz ama cami avlusunda koşturmak, namaz esnasında yandaki arkadaşa dirsek atıp kikirdemek için mutlaka koşarak gider camiye çocuklar. Ve aksi, hoşgörüsüz büyüklerinin homurtulu fırçalarına da hep direnirler. Oysa rahat bırakmak lazım çocukları, camilerde bile. Koşturmaları, gülmeleri, hatta ve hatta yüksek sesle konuşmaları bile hoşgörü ile karşılanmalı, bir zenginlik ve ihsan olarak görülmeli kanaatimce. Elbette bir ibadet mekânının önemini idrak dönemi gelecek ve içten içe bir tebessüm ile o da geçmişini hatırlayarak kimin huzurunda ne için bulunduğunu anlayacaktır inşallah. Bunu da bizzat Allah Resulü’nden (sas) öğreniyoruz. Çocuklar ile ilgili pek çok hadiseyi, Hz. Enes (ra) aracılığıyla aktarılan hadislerden biliyoruz. Ve anlıyoruz ki, Habibullah (sas) savaşın ve gerilimin en şiddetli zamanlarında bile çocuk pedagojisini çok iyi biliyor ve başta kendi ailesindeki çocuklar olmak üzere, tüm çocuklarla iyi geçiniyor, onlarla birlikteyken onlar gibi konuşuyor, davranıyor, arkadaşlık ediyordu.Efendiler Efendisi’nin (sas) büyük yaşta sahabileri olduğu gibi küçük dostları da vardı. Başta torunları Hz. Hasan ve Hüseyin (ra) olmak üzere, pek çok çocukla samimi dostluk kurmayı başarmıştı. Amr bin Seleme, bunlardan biriydi. Daha 8 yaşında peygamber aşkıyla yanıp tutuşan hafız bir çocuktu Amr. Enes, Zeyd, Abdullah, Rafi, Ümame (r.anhüm) bu küçük sahabe halkasının diğer bazı mübarek isimleriydi. “Ebu Umeyr” diyordu Medineli Zeyd’e Resulullah. Daha 5 başında ‘Ebu’ lakabı takmasının sebebi serçesiydi Zeyd’in. Adı Umeyr’di kuşun ve bir gün vefat ettiğinde, Zeyd’e taziyeye gitmişti Allah Resulü (sas). Mahzure vardı mesela, küçük çocuk Hz. Bilal (ra) taklidi yaparken tanışmıştı Hz. Peygamber. Numan bin Beşir de (ra) çocukken Hz. Peygamber’e arkadaşlık eden şanslılardandı. Fahr-i Kainat, bir gün onu sokakta oynarken gördü ve bir salkım üzüm verdi evine götürsün diye. Numan, eve gidene kadar üzümü yemiş ve bitirmişti. Çok sonra bunu tebessümle anlatacaktı Hz. Muhammed Mustafa’ya (sas)… Abdullah bin Ömer için çok farklıdır Hz. Peygamber mesela. Küçükken yaptıkları bir yolculukta, bindiği deveyi kontrol edemeyip, babasından azar işitince, Efendimiz (sas) babasından deveyi satın alıp, çocuğa armağan etmişti… Nebiler Nebisi’nin (sas) hayatı küçük dostlarıyla çepeçevre sarılı. Keşke onları da anlatan programlar, filmler olsa…
↧