Barış ve çözüm kavramları arasındaki bağlantı Güneydoğu’da farklı gruplar için farklı şekilde anlam kazanıyor.Kürtler açısından ‘çözüm’ barışı sağlayacak olan yapısal düzenlemenin tümüne verilen ad. Çözüm olmadan gerçek bir barış da gelmeyecek... Oysa Kürtlerin dışına çıktığınızda çözüm kelimesi muğlaklaşıyor, hatta korkutucu bir hal de alıyor. Çünkü çözüm aynı zamanda ‘bilinmeyene’ işaret etmekte ve kurulacak yeni düzenin Kürtler dışındakilere ne getirip ne götüreceği belli değil. Dolayısıyla bu toplumsal kesimler için ‘barış’ çözümün ana maddesi ve bununla kastedilen de silahların susması ile ortaya çıkacak olan çoğulcu kamusal alan. Böyle bakıldığında Kürtlerin dışında kalanların hepsi barışı ve çözüm sürecini destekliyor, ama çözümün kendisinden de tedirgin olabiliyorlar.Söz konusu grupların en geniş ve belirgin olanı Araplar... Yaşadıkları tüm kentlerde örgütlenmiş durumdalar ve geleceğin belirsizliği karşısında tedbirli bir tutum içindeler. Bu endişeli halin temelinde birbiriyle ilişkili üç nokta su yüzüne çıkıyor. Birincisi çözümün yerel yönetimlerde bir özerkleşme getirmesi halinde, Arapların bu yeni yapıda kendilerine siyasi olarak yer bulup bulamayacakları, yani yerel yönetimlerde temsil edilmelerinin mümkün olup olmayacağı. Çünkü Cumhuriyet tecrübesi Araplar açısından hiç de olumlu bir tabloya tekabül etmiyor. Örneğin Urfa nüfusunun yüzde kırkı Arap ve bu ilin Parlamento’da 12 milletvekili var. Ama aralarında tek bir Arap dahi yok. Siyasi partiler sırf ‘vitrin’ maksadıyla bile Arap kimliğini açıkça taşıyan birini yönetim kadrolarına almaktan uzak duruyorlar. Bu deneyim Araplarda cemaatçi ve savunmacı bir ruh hali yaratmış durumda. Şimdi aynı dışlanma olgusunun yerelde bir kez daha üretileceğinden ve geçmiştekine benzer bir ‘yok sayılma’ muamelesi ile karşılaşmaktan ürküyorlar.İkinci tedirginlik, PKK’nın yerele hakim olduktan sonra veya olduğu takdirde Araplara nasıl davranacağı. Bu kaygı çatışma sürecinde Arapların devletin yanında yer almasından besleniyor. Böyle bakıldığında ‘çözüm’ devletin Arapları Kürtlerin insafına bırakması anlamına gelebilir ve bölgenin iç dinamikleri bir baskı ortamını mümkün kılabilir. Diğer taraftan Araplar Cumhuriyet devletinin de kendileri açısından apaçık bir baskı ortamını ifade ettiğini unutmuş değiller. Resmi ideolojinin ‘ötekilere’ bakışının en meşhur örneklerinden olan ‘Arapların Türkleri sırtından bıçakladığı’ uydurması, sadece bir kimlikleşme ve batılılaşma retoriği olarak işlev görmüş değil. Bu gizli ırkçı klişe Türkiye’deki Arapların en temel kimliksel hakları olan ‘görünürlüklerini’ bile bastırmış. Dolayısıyla Araplar açısından burada bir Türk/Kürt ‘tercihi’ meselesi yok. Onlar sadece ‘kendileri olarak’ yaşamak istiyorlar ve aslında geleceğin daha umut verici olabileceğini de gözardı etmiyorlar. Çünkü Arapların kendilerini daha rahat ifade etmeleri son on yılda olmuş ve bunda hem AKP hükümetinin, hem de Kürtlerin kimlik taleplerinin payı var.Üçüncü tedirginlik ise, siyasi gelişmeler sonucunda Arapların kendi içinde yaşanması muhtemel gerilimle ilgili. Türk kimliğinin hegemonyasından kurtulurken Kürt kimliğinin baskısı altına düşüldüğü takdirde, yereldeki sıkışma nedeniyle Arapların bir bölümünün hızla kendi kimlikleri üzerinden aşırı bir milliyetçiliğe kayma ihtimaline dikkat çekiliyor. Böyle bir durumda Arap cemaatinin ikiye bölünebileceği ve milliyetçiliğe kayanların diğerleri üzerinde faşizan bir basınç yaratabileceğinden çekiniliyor. Böyle bir bölünme Araplar içinde tehlikeli sürtüşmelere de gebe olacaktır. Çünkü Kürt meselesi Arapların bir bölümünü ‘Türk milliyetçisi’ saflarına çekmiş, birçoğunu MHP kadrolarına itmiş durumda. Örneğin anadil meselesinde Arapların ikiye bölündüğü ve Kürtlere karşı olan kesimin Arapça eğitimi de reddettiği görülüyor. Dolayısıyla ‘barış’ çok katmanlı bir milliyetçilikler karşılaşmasına da yol açabilir ve zaten ufak olan Arap toplumunu tehlikeli biçimde parçalayıp iç çatışmaya sevk edebilir.Bugün bile Arapların iki kanadı arasında çok temel siyasi ve ideolojik farklılıklar mevcut. Örneğin daha liberal/dindar diye adlandırabileceğimiz taraf, Özgür Suriye Ordusu ile PKK bağlantısı içinde olan PYD arasında arabuluculuk yaparken, ülkücü Araplar Suriye’den gelen göçmenlere saldırabiliyorlar.Bu karmaşık tablo Kürt meselesinde barışı sağlamanın kendi başına yeterli olmadığını, barış ortamının kendi siyasetini üreteceğini ve bunun yönetilmesi gereken yeni meseleleri ima edeceğini ortaya koyuyor.
↧