Nihat Sami Banarlı’nın Türkçenin Sırları kitabında geçen bir bölüm vardır, daha yirmisine gelmeden okumuştum, hâlâ dilimde gezinir.Yalnız dilimde değil, kokusu da burnumdadır. Yazının kokusu olur mu demeyin. Bazen olur; Türkçenin sesleri sihirli bir oyunla aniden kokuya dönüşüverir. Banarlı’nın cümlelerini her hatırlayışta, ferahlatan bir sabun kokusu duyarım ben. Buyurun, siz de duyacaksınız: “Ben, bir sabun fabrikatörü olsam ve Türkiye’de iyi ve güzel kokulu bir sabun yapmayı düşünsem; bu sabunun adını Guta yâhud Küra koymaz; Kekik yâhud Köpük koyardım. Evlerimize, çamaşırlarımıza yalnız koku olarak değil, isim olarak da vatan topraklarından, vatan sularından yükselen bir ses dolsun isterdim... ” Müsaadenizle, buradaki ikinci cümleyi değiştirip şöyle diyeceğim: “Şehirlerimize, sokaklarımıza, evlerimize yalnız koku olarak değil, isim olarak da vatan topraklarından, vatan sularından yükselen bir ses dolsun isterdim...” Gittiğim her şehirde caddelere, binalara bu gözle bakarım ben; ‘vatan topraklarından, vatan sularından yükselen bir ses’ var mı? İstanbul’a yeni geldiğim günlerde, Laleli’den Bayazıt’a çıkarken sol taraftaki bir binanın yüksek katlarından birinde “Ayışığı Hukuk Bürosu” tabelasını gördüğümde, tarifsiz mutluluklar yaşamıştım. Nasıl incelikli bir düşünceden çıkmıştı bu ‘Ayışığı’? Ve ‘hukuk bürosu’ gibi soğuk bir kavramı bile nasıl da yumuşatıp ışıklandırıyordu? Bir gün, bürosuna o ismi veren avukatla tanışmayı, onu kutlamayı ne çok isterdim… Böyle bir sevinci geçenlerde Denizli’de yaşadım. Şehrin Acıpayam çıkışında, üniversiteyi biraz geçince solda, yeni bir otel açılmış. Adı, Şiir Otel… İnanamadım. Turistlere hitap eden bir bölgede, pekâla yabancı bir kelime bulabilecekken, bir işletmeci oteline nasıl ve niçin ‘Şiir’ adını verir? Bu incelikli, bu cesur tercihin sebebini öğrenmek isterdim. İnternet sitelerine bakınca daha çok şaşırdım. Otel, ‘şiir sanatına dayalı bir konsepte ve şairlerin kitapları ile dolu bir kütüphaneye’ sahipmiş. Odaları, ‘şiirin toprak tonları ile dekore edilmiş’. Her oda bir Türk şairine adanmış. Lobi alanı da ünlü Türk şairlerinin portreleri ve heykelleri ile süslenmiş... Ne gittim ne de sahibini tanırım; yoldan, adını okudum, o kadar! Ticari bir mekâna ‘Şiir’ adını verebilen işletmecinin her türlü övgüyü hak ettiğini düşünüyorum. İyi ve cesur işleri ödüllendirmek gerek. Bu güzel tercihlerin ardından, ‘üzücü’ bir örnekten söz edeceğim. Dün bu sayfada okumuş olmalısınız. Küçükçekmece Belediyesi, Halkalı’da harikulâde bir gösteri merkezi inşa etti. Halkalı’da oturan biri olarak her sabah kıyısından geçiyorum. Hakikaten gurur duyulacak, görkemli ve estetik bir yapı. Küçükçekmece’nin çalışkan ve sempatik başkanı Aziz Yeniay, söz verdiği gibi bu devasa eseri kısa sürede bitirdi. Açılışı bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yapacak. Türkiye’nin en büyük gösteri merkezi olan bu mekânın kültür sanat dünyası için bulunmaz bir nimet olduğunu, çıtayı ve standartları hayli yükselteceğini düşünüyorum. Gelgelelim, bu benzersiz mekânın adı, insanın tüylerini diken diken ediyor: “Arenamega”! İstanbul Halkalı’da bir ‘Arenamega’!.. Bu ismi söyleyince ‘vatan topraklarından, vatan sularından yükselen bir ses’ doluyor mu kulağınıza? ‘İsimler büyülüdür.’ demişti Elif Şafak bir yerde. Evet, isimler, sizde bir karşılığı, hatırası, çağrışımı varsa büyülüdür. ‘Arenamega’, bize acımasızlığın, çekişmenin, vahşetin hatırasını haber veriyor. ‘Mega’, insanlığı kasıp kavuran kapitalist dünyanın büyük, daha büyük, en büyük tutkusunun sembolü… Burası bir kültür-sanat mekanı... Sanatın ruhu barış, hoşgörü, incelik ve zarafet değil miydi? Bir kültür sanat merkezine verilen bu isim, içeride yapılacak bütün iyi şeylerin ruhunu daha başlangıçta tehdit ediyor. Sayın Belediye Başkanı Yeniay, “Değiştirilebilir.” demiş, bu sevindirici. Dilerim bugünkü açılıştan müjdeli bir haber gelir ve bu sevimsiz isim değişir. Yoksa ben, bu mekânın yanından her geçişte ıstırap çekeceğim. Türkçeye hizmet etmek sevaptır, şu mübarek günde büyük bir sevap kazanmak istemez misiniz efendim?
↧