Quantcast
Channel: ZAMAN-YAZARLAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

İskender Pala - Eskiyi yenilerken

$
0
0
Bayramda çalışmaya ara verip fırsattan istifadeyle, çoktandır mehdini duyduğum iki mekânı ziyaret ettim.İlki, Faruk Saraç Moda ve Sanat Vakfı tarafından kiralanıp okula dönüştürülen harap bir yapının yeni haliydi. Topkapı Sarayı’nın Marmara cephesi bitişiğinde, Sur-ı Sultani içinde yıllardır ziyan edilmekte olan eski bir dokuma fabrikası burası. Sultan Abdülaziz zamanından kalma zarif bir yapı. Tarihi Ahırkapı Feneri’nin hemen bitişiği. Ne hikmetse yakın zamana kadar Deri ve Zührevi Hastalıklar Hastahanesi olarak kullanılmış. Binanın eski halini bilirim, Bizans surları üzerinde mezbelelik gibi durur, döküntü haliyle bir gecekonduyu andırırdı. Bayramın son günü bir vesileyle içerisini de gördüm. Yapılan işe hayranlıktan parmak ısırmamak imkânsız. Sanki bir zaman tüneline girdim ve İstanbul’un eski ihtişamı ile yeniden karşılaştım. Restorasyon fevkalade isabetli ve güzel yapılmış. Mekânın ve binanın güzelliği ortaya çıkınca zannettim ki Topkapı’nın tarihi dokusuyla Marmara Denizi bütünleşivermiş. Faruk Saraç’ın daha evvel Bursa’da 1852 tarihli harabe bir fabrika-ı hümayunu alıp eğitim hayatına kattığını ve yıllardır Bursa’nın prestijli okullarından biri olarak eğitim ile mezunlar verdiğini biliyordum. Şimdiki binanın da aynı amaçla kullanılacağını öğrenince bir kat daha sevindim. Cankurtaran gibi İstanbul’un deniz ile kucaklaştığı bir semtte, sahil yolunun en güzel kıvrımında, böylesine güzel bir mekân da ancak moda ve tasarım gibi estetik zevki okşayan bir eğitim kurumuyla anlamlı olabilirdi. Moda tasarımı, grafik tasarımı, marka gibi modern dünyanın ziyadece ilgi gösterdiği alanlarda vereceği eğitim ile zannederim bu okul, ileride Türkiye’nin ve İstanbul’un da bir tanıtım yüzü olacaktır. Tarihi fenerde yanıp sönen nostaljik ışıkların gölgeleri kırdığı tarihi bir binada moda dünyasına çizimler yaparak eğitim alan bir öğrenci hayal edin… Neler başarmaz!.. Bence insanımız tarihî mekânları butik otel yapmak yerine eğitime kazandırmak adına restore etmeli. Çünkü cüzdanlara yönelik yatırımdan ziyade zihinlere yönelik yatırıma ihtiyacımız olduğu zamanlara girildi. Ve elbette bu çeşitten yatırım yapanlar da tebriki hak etmiş olurlar. i.pala@zaman.com.trBercesteÂhir yine hâk olur bu tenler Bilmem niye kibr eder edenler Tenlerinin en sonunda toprağa düşeceğini bile bile, acep şu kibirlenenler niye hâlâ kibirde devam ederler?!.. (Ne kadar büyüklenseler de sonunda zoraki tevazu gösterip başlarını yere koymayacaklarını mı sanıyorlar?)YENİYİ KURARKENBayramı takip eden pazar günü birkaç genç dostum ile Esenyurt’taki Pelit fabrikasına gittik. Niyetimiz geç kahvaltı, erken öğle yemeği, bu arada da, eğer fırsat olursa, mehdini duyduğum fabrikayı gezmekti. Tesadüf, Pelit müesseselerinin sahibi Selahattin Ayan Bey oradaydı ve üşenmedi, bize her yanı bizzat gezdirdi. Gördüklerimiz, bir zamanlar hayal edemediklerimiz idi. Her katı on bin m² genişlikte altı katlı bir fabrikayı gözünüzün önüne getirin. 1957’de Beyoğlu’nda küçük bir pastaneden 1994’te bir fabrikaya dönüşen ve son birkaç yıl içinde el değmeden saatte iki bin pasta üretip bin ton çikolatayı işleyebilen bir fabrika. Fabrika deyince insanın aklına yağ, pas gelir nedense. Bir çikolata fabrikası deyince ise pırıl pırıl imalathaneler, ışıl ışıl çalışan makineler, içinden süt, yumurta, un, kakao vs. akan seri üretim kazanları, silolar görünce şaşırmıyorsunuz. Ama şaşırdığımız şey, “Temizlik imandandır” hadisinin burada müşahhas bir örneğe dönüşmüş olması ve o bereketin, sayıları üç binin üzerinde olan işçilerin yüzüne gülümseme olarak yansımasıydı. Selahattin Bey söz arasında ürünlerinde kullanılan malzemenin tamamen doğal olduğunu anlatıyor ve müşteri odaklı yaklaşımının sonucunda tavizsiz kalite ve benzersiz lezzet elde ettiklerini vurguluyor. Pastacılık ve çikolata alanında Avrupa’nın ilk beşi içinde yer almayı hedeflemiş ve bunu da başarmak üzere. İnsan hayatına değişik tatlar kazandırmanın heyecanıyla yapıyor bunu. O kadar ki pasta ve çikolata burada yalnızca bir lezzetin adı olmaktan çıkıp tarihin adı oluyor. Musluklarından çikolata akıtan, çevre okulların minik öğrencileri için çikolata turları düzenleyen, İstanbul’un tarihi mekânlarının maketlerini çikolatadan imal eden, üstelik bunları bir müzede toplayan bir insan, bunu ticari başarı ve para kazanma hırsıyla değil ancak aşk ve kültüre katkı anlayışıyla yapabilir. Çikolata imalatında kullanılan eşyaların koleksiyon amaçlı derlenmesi bir yana, Sultanahmet Meydanı (Hipodrom ve Yerebatan Sarnıcı; Sultanahmet ve Ayasofya Camileri) başta olmak üzere Süleymaniye, Galata Kulesi, Kız Kulesi gibi eserleri çikolatadan devasa boyutta (mesela Galata Kulesi benim boyumla eşitti) imal ederek salonlarda sergileyen böyle bir tarih bilinci takdire şayandır. Satranç meraklıları için üretilen taşlar ise tam bir ihraç malzemesi. Aldığın taşı ağzına atarak rakibi yenmenin lezzeti başka olsa gerek. Bir pazar kahvaltısı için siz de her şeyin doğal olduğu Pelit fabrikasına yol uğratıp çikolatanın bitteri, beyazı, sütlüsü, dolgulusu, heykeli, tablosu, manzarası, oyuncağı arasında bir tenezzüh yaşayın. Ben çikolatayı Afrika’dan tropik kakao efsaneleri ile bir de Joanne Harris’in romanı ile o romandan ilham ile çevrilen Juliette Binoche’nin oynadığı Çikolata filmi zannederdim. O başlıbaşına bir dünya imiş.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue