Image may be NSFW.
Clik here to view.
Ramazan’dan hemen önceydi… Siyaseten belli bir yerde duran sanatçılarımızdan biri ekrana çıkmış, epey tepki çeken konuşmasını yaparken -kırdığı onlarca potun yanı sıra- bir ara şöyle dedi: “Kur’an’ı okuyup anlayana ateist, okumadan inanana dindar denir.” Gerçi hep yaptığı gibi yine kulaktan dolma bir alıntıyı aklı sıra yerinde kullanarak taşı gediğine koyduğunu düşünüyordu ama karşısındaki televizyoncu şöyle bir soru soramadı: “Peki siz ateist olduğunuzu söylüyorsunuz, Kur’an’ı okudunuz mu?”Nicola Tesla’ya atfedilen bir sözdür; “Din kitabını okuyup anlayana ateist, okuyup anlamayana dindar denir.” Tesla’nın böyle bir söz söyleyip söylemediğini ve dediyse hangi din kitapları ve dini kastettiğini bilmiyorum ama çok iyi bildiğim bir şey var; bu ülkenin yarı-aydın ve medyacılarının hiçbir bilgi ve fikir sahibi olmadan büyük bir rahatlıkla atıp tuttukları yegâne alan dindir. Özellikle de İslam dini…Üstelik bu durum bugüne has da değildir, Türk medyası Cumhuriyet tarihi boyunca aynı hastalığa düçardır. Mesleğe başladığım günden beri yapılan yanlışları, devrilen çamları uçuca eklesem buradan arama motorları ‘server’lerine yol olur inanın. Sadece 28 Şubat döneminin coşkun ve muvazzaf medyasındaki başyazarlardan sıradan stajyer muhabirlere kadar herkesin bu konuda üfürdükleri, fetva (!) kitabı çıkaracak hacimdedir. Aptes, cüppe, teravi gibi artık galat-ı meşhura dönüşen ucube terimler bu dönemin ürünüdür. Mesela meslek hayatının neredeyse tamamını bu konudaki alerji dolu yazılarla tıka basa doldurmuş bir zatın ‘Ebabil Namazı’ diye yazdığını hatırlıyorum. Elbette bahsini ettiği Evvabin’di. Keza bu modelin hanım olanlarından birisi de teyemmümü ‘Teyennüm’ diye terennüm etmişti. Başka mevzular söz konusu olduğu zaman en azından uzmanlara danışma ihtiyacı hisseden bu yarı-aydın ve medyacı zevat, iş din ve iman meselelerine geldiğinde bir anda doğal uzman kesiliveriyorlar nedense.Geçtiğimiz Ramazan ayında bir gazeteci aklı sıra inanan insanları aşağılayabilmek adına bir hocanın vaazda mantığına ters şeyler söylediğini küçümseyerek paylaşıyordu. Müftü ile Kadı’nın (kadın değil) farkını bilmeyenlerin vaaz ile hutbenin farkını kavrayabilmeleri elbette beklenemez, beklenmemeli belki ama özellikle gazeteci ve televizyoncuların dinî konularda atıp tutarken epey dikkatli olmaları gerekiyor. Son örnek ise önceki gün yaşandı. Medya cehaletine örnek olarak verilen ve artık klişenin şahikasına dönüşen bir haber başlığı vardır; “Kurban Bayramı bu sene de hac mevsimine denk geldi!” Şaka gibi ama Milliyet gazetesi tam olarak bu başlığı kullandı önceki gün. Üstelik rutin ve alıntı bir haberdi yayımladığı. Muhtemelen Diyanet’in yayımladığı bir bültenden yola çıkılmıştı ama başlıkta koca bir çam ormanı devrilmişti yine!Meselenin bir de, medyatik hocalar kısmı var ama yazının kalan bölümü bu uzmanları anlatmaya yetmeyecektir elbette. Dinî bir vecibeyi yerine getirmek değil, getirmemek üzere kafalarını ve vicdanlarını işleten bu zevatı zaten biliyorsunuzdur.Tamam, kimse bahsi geçen güruhtan İslam terminolojisine tamamen hâkim olmasını beklemiyor. Buna rağmen müftü, hatta kadı yerine geçip sıklıkla ‘İslam’da şu yoktur, bu da yoktur, o hiç yoktur’ nevinden hüküm ve fetva verdikleri hepimizin malumu. Gelin görün ki, sadece komik duruma düşmekle kalmıyor, büyük bir sorumsuzlukla internet çağında bu cehaleti kalıcı hale getiriyorlar. En azından kurum kütüphanelerinde bir ilmihal kitabı olsa, durum bu kadar pespayeleşmeyecek belki!
Clik here to view.
