Şair, “Yusuf dahi olsan düşürürler seni çâha / Ebnâ-yı zamanın işi ihvâna cefâdır” buyurmuş. Aşağı yukarı şöyle demek olur: “Ey insan! Yusuf olsan da seni kuyuya düşürecekler. Çünkü zamane insanlarının işi gücü ihvana (kardeşine) cefadan ibarettir.”Rivayet şöyle: Yusuf, kutlu bir rüya görmüştü. Mısır’ın geleceği için hayra yorulması gereken bir rüyaydı. Saadet getirecek, hayır getirecek bir rüya. Ne var ki Yusuf’un kardeşleri rüyanın güzelliğini kıskandılar, “Neden bize değil de ona!” diyerek rüyayı kan ile yorumladılar. Sonra getirdiler onu bir kuyunun başına, zindanın burası dediler, burada çürü ve öl! Ağabeyler başucuna sıra sıra dizilmişler, kuyuyu kuşatmışlardı. Arabistan cihetinde Şem’un, Kuveyt istikametinde Rûbil, Bahreyn yakasında Lâvî, Ürdün’e bakan yüzde Râhîl, Arap Emirlikleri’ne dönük el-Îs ve nihayet Filistin esintisiyle Yehuda. Sonra taş yürekli kardeşler, vurdular Yusuf’un başına silleleri, vurdular sırtına taşları. Çırpınıyordu Yusuf ve onlar tekmelerle itiyorlardı kuyuya. Fırsat bulunca dizlerine yapışıp “Ağabeylerim, kardeşlerim!” diye ağlıyor, feryad ediyordu, ama onlar fitneyi körüklemeyi sürdürdüler. Onlar tepiyor, Yusuf çırpınıyor, çırpınıyordu kuyuya düşmemek için. Toprağa yapışıyor, taşlara tutunuyor, göklere yüz çeviriyor, gündüze tutunuyor, geceye sığınıyordu. Nafile!.. Zalim kardeşler teptikçe tepiyorlardı. Yusuf kuyunun ağzına kollarını gerip kendine şefaatçi aradıkça tekmeler ardı ardına geliyordu. Bir ara Yehuda merhamete gelir gibi oldu, “Kardeş!” dedi, “Sana bu taş yürekli kardaşlar / Vurdular cevr eliyle nice taşlar // Yok iken sende asla kötü huylar / Ey güneş, yerin olsun mu şimdi kuyular?” Yusuf’un gözü yaşardı, takatı kesildi, elleri gevşedi ve kuyuya düşerken çığlığı duyuldu: “Vardır her celalin bir cemali / Elbet bilir Yaradan’ım bu hali // Kardeşlerim bir zillet içindeler / Gaflet ile dalalet içindeler”. Kuyudan inlemeler duyuldu, “Dağlar ve taşlar bağrını dağladılar/ Pınarlar ve ırmaklar Yusuf’a ağladılar”. Bu zulme yer inliyor, gök inliyordu. Gelgelelim kardeşlerin kulakları fitneden, şiddetten, hasetlikten, fesatlıktan sağır olmuştu… Çığlıkları duymadılar. Bilmiyorlardı ki bu çığlıkları elbette bir duyan vardı ve o duyan, gün gelecek, Yusuf’u Mısır’a sultan edecek, kardeşlerini de önünde diz çöktürecekti. i.pala@zaman.com.trBercesteYusuf-ı Mısr ile ey dava-yı benlikler güdenHüzn içinde inleyen Yakub’un ahından çekin LaedrîEy Mısır’ın Yusuf’u karşısında kibir ve benlik iddiasıyla zulme varan kişi, hüzünler içinde inlettiğin Yakup’ların âhından çekin.”ESMA’NIN RUHUNA!.. Bir gazete haberi:“Mısır’da gözünü kan bürümüş darbecilerin, göğsünden ve sırtından vurarak şehit ettikleri ihvan yöneticisi Muhammed el-Biltaci’nin 17 yaşındaki kızı Esma’nın, cep telefonundan paylaştığı son şiir yürekleri dağladı.” İslam tarihinden: Asr-ı saadet’te, hicretin yedinci yılındayız. Medine’de insanlık yenilenmekte, Müslümanlar ilk kez huzur içinde nefes alıp vermektedirler. Efendiler Efendisi’nin huzuruna bir haberci gelir. Elinde hurma yaprağına yazılmış bir mektup vardır. Üzgün, perişan, ağlamaklı. Anlatır: “Ey Kutlu Elçi!.. Ben iki yıl evvel İslam ile şereflenen Huzaa kabilesindenim. Seferde idik. Mekke’nin güneybatısındaki Vetir suyu kıyısında konaklamıştık. Hudeybiye sulh andlaşması gereği içimiz rahat idi. Lakin biz namaz kılarken üzerimize bir ordu hücum etti. Müşrik Beni Bekir Kabilesi’nin adamlarıydılar. Aralarında Kureyş’ten olanlar ve Kureyş’in silahları da vardı. Anladık ki Kureyş andlaşmayı bozmaya gelmişti. Kabilemizin yiğitlerinden yirmi kişiyi orada şehit verdik. Yüreğimiz kan ağlıyor, kabilemiz perişan. Bu mektubu size reisimiz Amr b. Salim gönderdi. Buyurunuz, emanettir!” Rasulullah üzüntüden titreyen ellerle mektubu alıp ashabın okuma yazması olanlarından birine uzattı. O anda Kainatın Sevgilisi ağlıyordu. O’nu ağlarken gören Ashab ağlıyordu. Mektubu alan kişi, yazılanların şiir olduğunu fark etmişti. Ağlayarak okudu:Vetir’de namaz kılarken buldular biziKimimiz rükudaydık, secdede vurdular kimimiziGüçsüzdük, sayıca az idi hem cengaverimizZalimin elinde can verdi kadınımız, kızanımız, erimizAllah’ın kullarına haber ver koşa koşa gelsinlerKöpüklü dalgalar gibi coşa coşa gelsinlerEfendimiz hiddetlendi ve şöyle buyurdu: “Varlığım kudret elinde bulunan Allah’a and olsun ki kendimi ve ev halkımı koruduğum gibi bunları da koruyacağım.” Sonra Kureyş’e bir elçi gönderip önce Benî Bekir’le olan ittifaktan vaz geçmelerini, sonra da Huzâalılar’dan öldürülenlerin diyetlerini ödemelerini istedi. Elçi, gitti ve Kureyş’in bu teklife yanaşmadığı haberini getirdi. Açıkça savaş ilanı demekti bu ve Efendimiz on bin kişilik orduyla yola çıkıp Mekke’yi fethetti. Sesleniş:Esma!.. Kanatlarını aç kızım, aç ve cep telefonundaki şiiri bir an evvel cennette Efendimiz’e ulaştır.
↧