İstanbul’da yeni bir proje ile aynı avluya bakan cemevi ve caminin temelleri atıldı. Alevi ve Sünni kesimden itiraz edenler de oldu. Hâlbuki toplumsal barış ve milletimizin birliği adına bu tür yeni projelere ihtiyacımız var. İtiraz edenler önyargıların, algıların dışına çıkıp alternatif projeler sunabilirlerse onlar da dikkate alınır.Türkiye’nin kutuplaşma tehlikesi olan üç zemini var: Türk-Kürt meselesi, Alevi-Sünni meselesi ve farklı yaşam tarzlarının düşmanlığa çevrilmesi. Bu üç zemin için de dalgakıranlara, diyaloglara ve uzlaşmaya ihtiyacımız var.Alevi meselesi, belki de en tehlikeli zemini teşkil ediyor. Çünkü İslam coğrafyasına maalesef bir mezhep kavgası yangını sokuldu. Bu yangının, Suriye ile bir savaş üzerinden Türkiye’ye sıçratılması için çaba gösterenler az değil. Bir mezhep çatışması, ülkemiz için PKK teröründen daha tehlikelidir. Cemevi ile caminin yan yana olmasını birinci derece bu tehlikeyi önleme adına atılmış bir adım, iç barışa açılmış yeni bir kapı olarak görmek gerekir. Hâlâ anlamayanlar, kabullenemeyenler var; diyalog yapmadan, birbirimize değer vermeden, insanlığımızı öne çıkarmadan belimizi doğrultamayız… Demokrasi diyorsak, evrensel insani değerlerde buluşalım diyorsak, fikir, ifade, ibadet hürriyeti diyorsak neden itiraz ediliyor? Kaldı ki, bundan böyle cami ile cemevleri hep yan yana yapılacak değil ki… On tane on beş tane örnek, neden bazılarını telaşlandırıyor? Bu örneklere bir bakalım, ya özlediğimiz kardeşlik ve barış adına güzellikler sergilenirse, bunun faydası görülürse, gönüllerimiz kaynaşırsa -ki ben de böyle olacağına inananlardanım- ne kaybederiz? Böyle bir güzellik, hayır için bu projenin desteklenmesiyle ne kaybederiz?Projenin mimarı Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, yıllardır bu çağrıyı yapıyordu. 2001’de Başbakan Sayın Tansu Çiller ile görüşmelerinde Alevi vatandaşlar için cemevi yapılmasının gereğini söylemiş ve “İcabında caminin yanında cemevi de yapabiliriz” demişti. Bugün o teklif, bir proje olarak gerçekleşiyor.Toplum olarak aramızdaki farklılıkları hızla bir düşmanlık sebebi olmaktan çıkarmalıyız. Hepimiz, birbirimizin konumuna saygılı davranmadıkça bunu yapamayız. Kavga sebeplerini ikinci plana atarak, hatta hiç gündeme getirmeyerek, binlerce ortak noktamızı öne çıkararak birbirimize bağrımızı açabiliriz.Unutmayalım, bizi birbirimize düşürmek isteyenler çok acımasız ve asırlardır bizimle uğraşıyorlar. Biz de makulden uzaklaşınca, birbirimizin kurdu olunca, kendimiz olmaktan uzaklaşınca onların işini çok kolaylaştırdık. Mesela şu “mum söndü” iftirası… İnsan yazmaya utanıyor. Ama “böyle iftiranın, bühtanın gerçekmiş gibi algılanması ve milletimizin bir kesimine o nazarla bakılması çok büyük bir zulümdür, insanlığa karşı saygısızlıktır ve altından kalkılamayacak büyük bir iftiradır. Vicdanı çürümemiş bir kimse, böyle bir iftiranın gerçek olabileceğine de asla ihtimal veremez. Hele, “eline, beline, diline sahip ol!” telakkisine bağlı yaşayan ve namusları uğruna mücadele vermiş bulunan insanların iffetlerini görmezlikten gelerek, onları gönülden yaralayacak isnatlarda bulunmak ve iftiralara ortak olmak, değil Müslümanlığa, insanlığa dahi sığmayacak bir kötülüktür…” Dileriz iç barış adına yönetim katında da beklenen adımlar atılır. Alevi vatandaşlarımızdan valiler, üst bürokratlar, hem de göğüslerini gere gere Alevi kimlikleri ile iftihar ederek o makamlarda hizmet verirler…
↧