Elinizdeki pasaportun para gibi, ülkenizin durumuna göre kıymetlendiğini ancak yurtdışında tecrübe edebiliyorsunuz.Devletinizin itibarı sizi onurlandırıyor, itibar kaybı da sıradan, hatta istenmeyen insan durumuna düşürüyor. TC pasaportu taşıyanlar 2013'ü bu açıdan sert bir enflasyon gibi yaşıyorlar. Ankara, bizim münferit tecrübelerimizin toplamıyla karşılaştı ve ona "Değerli Yalnızlık" adını koydu. Şimdi, kendisini bileşenlerinden yalıtarak, içeride de kimsesizleşmeye doğru gidiyor. "Bu nasıl bir hesap(sızlık)tır?" diyelim ve maruz bırakıldığımız şeyin iki farklı örneğine bakalım. Suriye ve İsrail Ortadoğu kazanında karşılıklı kaynayan iki ülke. Brezilya'da her ikisinin de hatırı sayılır oranda diasporası var. Sivil toplumdan siyasete, iş dünyasından bürokrasiye her alanda önde gidiyorlar. Mesela ülkenin en iyi iki hastanesi Suriye-Lübnanlılar Hastanesi ve İsraelita Albert Einstein. Her ikisinin de ticaret odaları, vakıfları ve kültür merkezleri var. Biz örneğimize kültür merkezleri üzerinden devam edelim. Suriye Kültür Merkezi'ne girdiğinizde, duvarı boydan boya kaplayan Beşşar Esed resmi karşılıyor sizi. Resepsiyon görevlisi ondan sonra geliyor. Vermiş oldukları Arapça kursunun ders kitabından almak istediğinizi söylüyorsunuz mesela, aldığınız cevap: "Şu anda yetkili burada yok. Öğleden sonra bir daha gelin. Biz bir şey diyemeyiz." Öğleden sonra arayıp yetkiliyle görüşmeye çalışıyorsunuz; verdiği cevap: "Hayır! Ancak öğrencimiz olursanız kitap alabilirsiniz." Altı üstü bedava verdikleri kursun ders kitabı. "Eğer satamıyorsanız, kültür merkezinize bağışta bulunayım, siz de bana bir kitap verin." diyorsunuz ama nafile. Çözüm adına bir adım bile yok. Yahudilerin kültür merkezine gidince öncelikle o tipik güvenlik duvarıyla karşılaşıyorsunuz. Ama görevliler son derece sempatik ve güler yüzlü. Bina planı Tevrat rulosu esas alınarak yapılmış. Yani köküne kadar dinî bir yer. Tanışırken ilk duyduğunuz cümle şu: "Burası İsrail devleti ile ilişkisi olmayan bir Brezilya vakfıdır." Sonra devam ediyorlar: “Devletlerin münasebeti bazen iyi bazen kötü olabilir. Kültür faaliyetlerimizi onların politikalarından ayırmazsak kalıcı şeyler yapamayız." "Bu iki örnekten çıkan sonuç nedir?" Sonuç şu: İsrail, gümrük duvarları çok yüksek olan Brezilya'da bu duvarları aşarak serbest ticaret yapan ve vergilerden kurtarabilen istisna ülke. Sebepler ile sonuçlar arasındaki tenasüpte bütün sır. Maalesef, bizim bazı Müslümanlar, "Evlere kapılarından girin" ayetini okuduğu halde duvarı yıkarak girmeyi cihat zannediyor. Aynı ayetleri okuyup da kapıyı işaret eden kardeşlerini de oranın-buranın ajanlığıyla yaftalayabiliyor. Ne yapalım, canınız sağ olsun demeye de hakkımız yok. Çünkü Türkiye'nin içine düştüğü fasit daire daha bir sene öncesine kadar bin bir gece masallarının diyarı gibi görülen cennet vatanımızı, bugün Beşşar'ın Suriye'si gibi algılanır hale getiriyor. Orada neler hissettiğinizi bilmiyorum. Dışarıdan bakınca görünen resim şudur: Türkiye'de yaşananları TBMM'de tecelli etmesi gereken millî irade ve o iradeyi temsil etmek isteyen partilerin siyasî aklıyla açıklamak mümkün değil. Dolayısıyla istikametini de ileri bir hukuk devleti gibi görebilmek için fazlasıyla hayalperest olmak lazım. Son bir yılda girdiğimiz türbülans sebebiyle, hafiye devleti olma yönünde hızla ilerlesek de bunları aşıp, düzlüğe çıkacağımıza inancım tamdır. Bu tufan ortamında aynı gemiyi paylaştığımız "kardeşlere" iki cümle nakletmek istiyorum. Onlardan bazıları "Şimdi sırası mı? Seçimlerden sonra uzun bir zaman olacak bunları o zaman yiyin." diyor. Danışmanlar Başbakan'ın konuşma metinlerine Risalelerden seçtiği bazı cümleleri koyarak bizi Bediüzzaman Hazretleri'yle vurmaya kalkıyor. Elinde risaleler olduğu halde bir ömür gezmiş bazı ağabeyler de bu kayığa biniyor. Ey canı canımızdan özge kardeşler! "Kitabın bir kısmını okuyup, bir kısmını saklayanlar" gibi olmak istemiyorsanız Üstad'ın "Bazen hayır şerre vâsıta olur" başlığı altındaki şu cümlelerine de bakın: "Havâstaki meziyet, filhakika sebeptir tevâzu, mahviyete; olmuş maatteessüf sebeb-i tahakküme, tekebbüre hem illet. Fakirlerdeki aczi, âmîlerdeki fakrı, filhakika sebeptir ihsan ve merhamete. Lâkin maatteessüf müncer olmuştur şimdi zillet ve esârete. Bir şeyde hâsıl olan mehâsin ve şerefse, havâs ve rüesâya o şey peşkeş edilir. O şeyden neş'et eden seyyiât ve şer ise, efrad ve hem avâma taksim, tevzî edilir. Aşîret-i galipte hâsıl olan şerefse, "Hasan Ağa, âferin!" Hâsıl olan şer ise, efrâda olur nefrîn. Beşerde şerr-i hazin!" Son söz: Hariçte yalnızlaşmaya "değer" kazandırdınız; yeter. Lütfen bir de dâhilde bölünmeye değer kazandırmayın.
↧