İktidarın dershaneleri kapatma teşebbüsü etrafında cereyan eden tartışmalarda zahiren doğru gibi görünen, bazısı iyi niyetli, bazısı ise Hizmet Hareketi’ni “susma”ya çağıran hakikatten uzak argümanlar ileri sürülüyor.Bunlardan biri, meseleyi bir “AKP–Cemaat” kavgası gibi takdim etmektir. Oysa, dershanelerin ancak 100’de 25 kadarı Hizmet Hareketi’ne ait görülürken, 100’de 75’i kapatmaya karşı çıkmaktadır. En azından bunların büyük çoğunluğu konuya eğitim ve hizmet açısından yaklaştığı gibi, Hizmet Hareketi, dershanelerin varlığını, onları bir menfaat kaynağı değil, ülkenin, nesillerin, insanlığın bugünü ve yarını adına çok önemli gördüğü için savunmaktadır. Dershaneler olmasa da Hizmet Hareketi gelişerek devam eder; ayrıca, yapılan hizmetler karşılığı sadece dünyevî değil, uhrevî bir karşılık beklemeyi dahi hizmette ihlâsa aykırı bulan, “Milletimin imanını selâmette görürsem Cehennem’in alevleri içinde yanmaya razıyım”; “Hayatımda iki dakika bile kendim için yaşamadım. Her birinizin bir günlük hidayeti için her gün elli defa ölüp dirilmeye razıyım.” fedakârlığı üzerine oturan bir anlayış, kendisi adına herhangi bir şeyin mücadelesini vermez.Bir diğer hakikatten uzak argüman, “Hizmet Hareketi”ne “kardeş kavgası”ndan uzak durma tavsiyesidir. Oysa, ortada bir meta veya yaklaşım üzerinde kavga eden iki kardeş grup değil, yasaların izin verdiği bir özel teşebbüsü, bir hakkı, bir tarafın hayatî gördüğü ve yasalara uygun bir hakikati, tamamen yasal ve ülke için, nesiller için zarurî sivil bir hizmeti “bitirme” teşebbüsü vardır. Evet, Ali Bulaç Bey’in yazdığı gibi, Cemel Savaşı olmasaydı Sıffîn ve Nehravan savaşları da, Kerbelâ faciası da yaşanmayabilirdi. Ama artık ortada fiilî bir durum varsa ve bir taraf “bitirme” teşebbüsünde ısrarlı olup, bu konuda adımlar atıyorsa, herkese düşen, hakka destek olmaktır. Kur’ân-ı Kerim, haksızlığa uğrayana hakkını savunma adına sesini yükseltme izni verir (7:148); maruz kaldıkları haksızlık karşısında birbirlerine destek olan mü’minleri över (26:227); bunun da ötesinde, haksızlıkta devam edene karşı hak hakim hale gelinceye kadar haklının yanında yer almayı açıkça emreder (49:9). Önemli olan, hakkı savunurken haksız duruma düşmeye sebep olacak tavır, söz ve davranışlardan uzak durmaktır. Cemel ve Sıffîn Savaşları’nda dahi, bu savaşları çıkaranlar gibi, “fitneye bulaşmayalım” diye ortada durup, Hz. Ali’ye (r.a.) destek vermeyenler de hatalıydı. Bunlardan bazıları, sonraki gelişmeler karşısında Hz. Ali’ye destek vermedikleri için pişmanlıklarını itiraf ettiler; Hz. İbn Ömer (r.a.) gibi, yeni dönemin hakimleri eliyle zehirlenip şehid edilenler oldu; daha acısı, bazılarının kimi çocukları, artık güçlü hakim tarafın yanında, hattâ Kerbelâ’da Hz. Hüseyin’in karşısındaki orduda yer almaktan kurtulamadılar.Gülünç bir iddia da, meselenin aslında Başbakan Erdoğan’ı bitirme operasyonu olduğudur. Böyle bir operasyon varsa, o zaman, dershaneleri kapatma karar ve teşebbüsünün arkasında kimler varsa, bu operasyona en azından ortaktır. Bazıları, meseleyi siyasî sahaya çekip, “Önümüzde seçimler var. AK Parti’nin alternatifi yok. Bu tartışma bitmeli.” diyor. Oysa AK Parti, Camia’nın oylarına ihtiyacı olmadığını ileri sürüyor. Ayrıca, ortada siyasî bir mesele yok. Kaldı ki, 1946 öncesi DP, 1961 öncesi AP, 1983 öncesi ANAP, 2002 öncesi AK Parti yoktu. Siyasî hayat ve Türkiye’nin siyasî geleceği, hiçbir partiyle kaim değildir. Öyleyse, mesele başka yönlere çekilmeden, kendi temelinde değerlendirilmelidir.NOT: Adımı, resmimi taşıyan Twitter ve Facebook hesaplarından hiçbiriyle alâkam yoktur.
↧