Graham E. Fuller analizlerini dikkatle izlediğim Amerikalı Ortadoğu uzmanlarının başta gelenidir.Geçenlerde çıkan “ABD’nin küresel konumu geriliyor. Ama bu o kadar da kötü olmayabilir.” (Christian Science Monitor, 15.11.2013 / Türkçesi: Zaman, 30.11.2013) başlıklı makalesi, ABD’nin güncel dış politikasının değerlendirilmesi açısından çok dikkate değer.Fuller, Obama’nın dış politikasına yönelik Amerikalılar arasında yaygın eleştirileri şu noktalarda topluyor: ABD güçten düştü ve etkisizleşti. Kararsız ve kuşkularla dolu. Müttefiklere sırt çeviriyor, işlerin hallini başkalarına bırakıyor, ahlaki sorumluluklarından kaçıyor. Küresel demokrasi vizyonunu terk etti, küresel güvenliği sağlayamıyor, ürkek ve tutarsız bir portre çiziyor.Fuller’ın bu eleştirilere verdiği cevabı da şöyle özetlemek mümkün: Küresel çapta güç ilişkilerinde büyük bir değişimin ortasındayız. Kazanamayacağı iki savaş ABD’ye devasa can kaybına ve kaynaklara mal oldu. Öldürülen yüz binlerce Müslüman ABD’ye karşı büyük nefret uyandırdı ve kalıcı bir El-Kaide’ye yol açtı. Suriye krizini çözemedik, ama vicdanımızı tatmin için füzeler gönderseydik kargaşa büyüyecek, radikal cihatçılar duruma hâkim olacaktı. “Kötü tasarlanmış Suriye politikalarında Türkiye ve Suudi Arabistan’a destek vermemeliydik. Dostlar birbirlerinin sarhoş araba sürmesine izin vermez.”Fuller’ın ABD dış politikası için önerilerinin başlıcaları da şunlar: Sorun çözmek için askerî yöntemlere değil diplomasi ve diyaloğa ağırlık vermeliyiz. ABD’nin yeteneklerini hem kendisine, hem insanlığa yararlı olacak şekilde kullanmalıyız. Sorumlulukların bir kısmını artan yeteneklere sahip müttefiklerle paylaşmalıyız. Zira “İşleri eski görme biçimimizi çok seven müttefikler, sorunun bir parçası olabilir.”Fuller’ın ABD’nin tek taraflı, kendi başına buyruk politikalardan ve askerî çözüm arayışlarından kaçınması yönünde yaptığı bu öneriler, muhakkak ki dünyanın her yerindeki özgürlük yanlılarının da ABD’den beklentileri. Ne var ki bu, ABD’nin uluslararası sorumluluklarından kaçınması anlamına gelmemeli. Muhakkak ki dünyada güç dengeleri değişiyor. Ne var ki, dünyada barışın korunması ve insanî trajedilerin önlenmesi açısından bütün demokrasilere, bu bağlamda yegane demokratik süper güç ABD’ye hâlâ büyük sorumluluklar düşüyor.Bush’un Irak’ta yüz binlerin ölümüne yol açan işgali nasıl caniyane bir iş olduysa, Obama’nın Suriye’deki diktatörlüğün Rusya ve İran’ın büyük desteğiyle şimdiye kadar en az yüz bin kişinin ölümüne, milyonların sığınmacı durumuna düşmelerine neden olan iç savaşa seyirci kalması da o ölçüde trajik bir yanlış. Bugün İslam dünyasında uyanan izlenim, Bush nasıl Arapları silahlarıyla katletmişse, Obama’nın da Arapların birbirlerini öldürmelerine göz yumduğu.Kimse Obama’dan Suriye’ye asker göndermesini beklemiyordu. Ama en azından Suriye’deki hunhar rejime arka çıkan uluslararası koalisyonu dengeleyecek bir uluslararası koalisyonla özgürlük yanlısı olan muhaliflere ciddi destek sağlayabilirdi. Bu desteği vermekten kaçınmasının, rejimin ayakta kalıp katliamı sürdürmesine ve muhalifler arasında radikal İslamcıların giderek inisiyatifi ele geçirmelerine yol açtığı ortada. Türkiye, Suriye politikasında Esad’ın dayanma gücünü hesaplamak ve Obama’nın niyetini anlamak konuları dahil hatalar yapmış olabilir, ama kimse Suriye halkına karşı ahlaki vecibelerine sırt çevirdiğini söyleyemez. Bu açıdan kimin Suriye’de “sarhoş araba sürdüğü” de sorulabilir.Cenevre 2 sonuç vermezse ne olacak?
↧