Herhangi bir maçı tribünden seyretmekle televizyondan izlemek arasında ciddi farklar var. Hele o maçtan takımların sistem ve taktiklerine ilişkin sonuçlar çıkartmaya kalktığınız zaman, gerçekte olanla konuşulan arasında büyük farklar doğabiliyor.Örneğin, Galatasaray’ın Elazığspor karşısında 3-5-2 oynadığı görüşünde epeyce geniş bir görüşbirliği sağlandı. Oysa maçın başında dizilişe bakan Cihan Haber Ajansı’ndan Ahmet Tekin kardeşim, “Ağabey, bu 5-3-2 değil mi?” demekten kendini alamamıştı.Hemen tümü o maçta tribünde olmayan yorumcu arkadaşlarımız, ‘herhalde öyledir’ gibisinden 3-5-2’de karar kıldı. Hesapça Sarı Kırmızılı takımın her maçta gol yemesinden bunalan Mancini böyle bir düzenlemeye gerek görmüştü. Hayır efendim, öyle değildi, A.Tekin kardeşimizin dikkatini çeken durum daha gerçekti.Gerçekten 3-5-2 oynamanız için iki kanattaki adamın maç boyunca gidip gelmeleri, hele Elazığspor gibi zayıf bir rakip karşısında 90 dakikanın 60’ını rakip alanda geçirmeleri gerekir. Oysa maçta hiç böyle şeyler olmadı. Hatta bu iki kanadın hemen hiç işlemeyişi nedeniyle Sarı Kırmızılı takım örneğin, MP Antalyaspor ve Ç.Rizespor karşılaşmalarında bulduğu pozisyonların bile çok altında kaldı.Mancini’nin Elazığspor karşısında Juventus maçının taktiğini düşünmek pek akla uygun değil ama öyleydi. Bunun dışında Juventus karşısında istediği yabancıyı oynatabilme dışında bir fark olmayacak. Mancini, güçlü rakibi karşısında bugüne kadarki savunma hatalarının sürmesi halinde delik-deşik olabileceklerini görüyor ve bunun da ne gibi sorunlara yol açabileceğini anlıyor. Bu da önemli bir aşama. Bunun için de kapıyı-bacayı iyi kapatacak bir düzenleme arıyor. Galatasaray için değil ama kendisi için bir kader maçı olduğunun farkında.Tıpkı başkan Aysal gibi Mancini de Juventus karşısında kazanma şanslarının çok yüksek olmadığının farkında. İtalyan takımı 2 ay önceki 2-2’lik maçın çok üstünde. Cim Bom’sa o günden bu yana sürekli geri gitmekle kalmıyor, bir yığın sorunla başetmeye çalışıyor. 50 bini aşkın taraftar desteğiyle biraz yukarı çıkmak mümkün ama bu size tek başına maç kazandırabilecek bir etken değil. Asıl belirleyici olan takımın gerçek gücü ve o sıradaki form düzeyi. Maç içindeki coşup taşma durumundan dolayı umutlanmak gerçekçi olmuyor.Üstelik Galatasaray, Real karşısında uğradığı yıkımı hep aklında tutarak oynayacak. Bu aslında kötü birşey değil. Çünkü bu düzeydeki takımlarla oynarken yeneriz, ederiz tatavalarının çok artması böyle fiyaskolara yol açabiliyor. Aslında Cim Bom’un kaderi pek kendi elinde değil. Real’in Kopenhag karşısında ne yapacağı Sarı Kırmızılı takımın kendi maçından daha büyük önem taşıyabilir. Bir yandan bu maçı izlerken öte yandan Danimarka’dan gelecek haber de heyecanla beklenecek.Aslında böyle umutların hep bir maça bağlanması da bizim yaşadığımız asıl sıkıntıyı gösteriyor. Devler Ligi’ne 12. kez katılan Galatasaray daha yüksek bir standarda sahip olabilmeliydi... Ayrıca deplasmandaki Kopenhag maçında yenilmeyip bu karşılaşmaya en azından UEFA Avrupa Ligi bileti cebinde olarak çıkmalıydı. Neyse, yine de kazanırız filan diyerek bitirelim çünkü öylesi para ediyor, gerçekçi yaklaşımlar değil...
↧