Image may be NSFW.
Clik here to view.
120 binden fazla Suriyeli canını, altı milyonu yuvasını kaybetti; dokuz milyonu insani yardıma muhtaç, iki milyonu mülteci. Her geçen gün artan bu rakamlara rağmen Obama yönetiminin bu duruma seyirci kalması eleştiriliyor.Suriye’de donarak ölmeye başlayan çocukların günahı sadece Esed rejimine ait değil kuşkusuz. Uluslararası camiada eylem ya da eylemsizlikleriyle göz göre göre bu insani felakete çanak tutanların da yatacak yeri yok.Ülkesinin Suriye krizine kayıtsızlıktaki payından rahatsız olan ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz’in geçenlerde Washington Post’ta sitemkar bir makalesi çıktı. 120 binden fazla Suriyeli canını, altı milyonu yuvasını kaybetmiş; dokuz milyonu insani yardıma muhtaç, iki milyonu mülteci. Büyükelçi Abramowitz, her geçen gün artan bu rakamlara rağmen Amerikalıları durumu ‘pasifçe seyirci kalmak’la eleştiriyor. Abramowitz gibi duyarlı Amerikan aydınlarının temel rahatsızlığı, yönetimin ve sivil toplum liderlerinin Suriye’deki faciaya kamusal farkındalık oluşturma adına yeterli gayret sarf etmemeleri. Tenkitlerinden, Hıristiyan ve Yahudi gruplardan Hollywood’a kadar tüm kesimler nasibini alıyor. Aslında Amerikan halkı, medya ve devlet tarafından yeterli derecede bilgilendirildiğinde muhtaçlara yardım geleneğine sahiptir. Herhalde Suriye’deki taraflar arasında ABD düşmanı grupların bulunması da ayaklarının biraz geri geri gitmesine sebep oluyor. Ancak vaziyete vakıf olduktan sonra genelde “Ben böylesine vahim olduğunu bilmiyordum.” diyorlar. Aynı yorumu, Washington bölgesindeki Türk Amerikan Dostluk Derneği’nin (ATFA) bu sonbaharki Türkiye gezisinde Adana’da mülteci kampını ziyaret ettikten sonra battaniye kampanyası başlatan bazı mahalli idareciler de yaptı. Kampanyada 16 bini aşkın battaniye toplanması, Amerikan halkında farkındalığın artması halinde pamuk ellerin cebe girebileceğinin işareti.Suriye’de (ve Ortadoğu’nun diğer birçok yerinde) işi yarım elle tutan Obama yönetiminin insani yardım konusunda farkındalık oluşturmak için çok özel bir gayret sarf etmemesi beni şaşırtmıyor. Zira bu yönetim, Amerika’da artan tecritçi eğilim doğrultusunda, alabildiğine reelpolitik ve çıkarcı bir dış politika izliyor. Washington Post yazarı David İgnatius’un ‘Obama’nın acımasızca pragmatik diplomasisi’ başlığını taşıyan geçen haftaki makalesi bunu teyit ediyor.MAKYAVEL’İN DAHİ YÜZÜNÜ KIZARTIRCASINABeyaz Saray’ın Makyavel’in dahi ‘yüzünü kızartacak’ derecede ‘ani’ ve ‘duygusuz’ diplomatik çarklar yaptığını anlatan İgnatius, bu bağlamda ABD’nin Suriye’de Suudi Arabistan güdümlü İslami Cephe’yle çalışmaya nevzuhur istekliliğini de örnek veriyor. İşin başında ılımlı muhalifleri ciddi şekilde eğitmeye ve silahlandırmaya yanaşmayan Obama yönetimi, El Kaide’nin yükselmesi sonucu, denize düşen yılana sarılır misali şimdi ‘İslamcı’ gruplara bile göz kırpıyor. El Kaide’ye destek vermemeleri şartıyla, Suriyeli muhalifler koalisyonuna katılmalarına karşı çıkmayacak gibiler.Belli ki ABD’nin bu pragmatik hamlesinin sebeplerinden biri, Suriye’de kendi başının çaresine bakmaya meyleden Suudların kontrol dışı hareket etmemelerini sağlamak. Ayrıca, Batı destekli Özgür Suriye Ordusu’nun gerek Esed güçleri gerek radikal muhalif gruplar karşısında giderek zemin kaybetmesi de kararda etkili olmuşa benziyor. Kuzey Suriye’deki askeri depoları İslami Cephe tarafından ele geçirilen ABD, Batı ve Türkiye destekli Yüksek Askeri Konsey’in karizması iyice çizildi. Hatta komutanı General Salim İdris’in bir ara yurtdışına kaçtığı iddia edildi. Bu olaylardan sonra Obama yönetimi, Özgür Suriye Ordusu’na Türkiye üzerinden öldürücü olmayan savaş malzemesi sevkiyatını askıya aldı.David İgnatius, Beyaz Saray’ın Suriye siyasetindeki ‘son revizyon’unun ancak İslamcıları mutedil yöne itmesi ve Suriye’de nihai bir siyasi anlaşmaya zemin hazırlaması durumunda anlam taşıyabileceğini kaydediyor. Rusya’yla çalışma ve Cenevre konferansına destek politikalarıyla ise uyuşmadığına işaret ediyor. Kısacası, Obama yönetimi bir eliyle düzelttiğini diğer eliyle bozmayı, tutarlı strateji geliştirememeyi sürdürüyor.Dış politikada pragmatizm esintisiyle rüzgâr gülü gibi bir oraya bir buraya yön değiştiren Obama yönetiminden, insani konularda kendini fazla ortaya atması beklenmemeli. En temel insan hakkı olan yaşamaya en acımasız metotlarla tecavüz eden Esed rejiminin cezalandırılması için ciddi risk ve sorumluluk almaktan kaçınıyorlar. Daha ikincil insani konularda neden kendilerini parçalasınlar ki?Bu arada, Washington’un Türkiye gibi çıkar ilişkisi kurduğu dost ülkelerin hükümetlerini insan hakları konularında fazla eleştirmekten kaçınma geleneği Obama döneminde iyice pekişti. Hele çok yakın hissetmedikleri toplumsal kesimlerin hak talepleri söz konusu olunca, iyice ketumlaşıyorlar sanki. Mesela Gezi göstericilerinden desteğini esirgemeyen Amerikan yönetimi, teşebbüs ve öğrenim hürriyetine aykırı dershane kapatma kararını şiddete tevessül etmeksizin Twitter üzerinden protesto eden yüz binlerin kaygılarını açıktan paylaşmamayı tercih etti. ABD Dışişleri Sözcüsü Jen Psaki, bu konuda bir Türk gazetecinin sorusunu içişleri muamelesi yaparak geçiştirdi. Gazeteci Mustafa Balbay’ın tahliyesini ‘memnuniyetle’ karşıladıklarını ifade eden Sözcü Psaki, 2004 MGK belgelerini yayınlayan Taraf’a basın özgürlüğü açısından sorunlu şekilde soruşturma açılmasıyla ilgili bir soruyu ise ‘Türk hükümeti’ne yönlendirerek taca attı. Son olaylar bir kez daha teyit etti ki, herc-ü mercin arttığı şu dünyada kimseden kimseye doğru dürüst fayda yok. Uluslararası sistemde hak ve adalet gibi prensipleri ön plana çıkaran liderlik boşluğu var. Tüm iyi niyetine rağmen, Türkiye bu bozuk düzeni değiştiremez. Şimdilik tek yapabileceğimiz, gücümüz elverdiğince sorunların değil hayırlı çözümlerin parçası olmaya çalışmak. Özellikle iç meselelerimizi mümkün mertebe kendi başımıza çözme yetisini kazanmak.
Clik here to view.
