Quantcast
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

A. Ali Ural - Bu dünyadan Mevlâna geçti

Image may be NSFW.
Clik here to view.
“Benden sonraya gelenler için söyler ve bırakırım. Çünkü ömrümüz sonraya kalıcı değildir,” diyordu, Mesnevî adasıyla dünya haritasını değiştirirken. Masaldır, diyenlere itiraz etmedi; “Bu kitap masal diyene masaldır…” Boşuna “Bişnev/Dinle!” diye başlamamıştı söze. Herkesin doğru işitmeye kudreti yoktu.Beş duyusu olsa da insanın, gönül istediğini görür, “Gönül ne tarafa işaret ederse beş duyu da eteklerini toplayıp o tarafa gider”di. Görmek istemeyen insana bir öneride bulunabilirdi o halde: “İki parmağını iki gözünün üstüne koy, bir şey görebilir misin? İnsaf et. Sen görmesen de dünya yok değildir. Kusur ancak şom nefsinin parmağında…”Ah o nefs! Nasıl da bağlıyordu elini ayağını insanın. Nasıl da çekiyordu özgürlük tahtını altından ağır ağır. Ne zaman bir nefs yangını çıktığını görse hocası Burhaneddin Tirmizî’nin özgürlükle inanç arasındaki o hassas dengeye işaret ettiği sözleriyle söndürürdü alevleri: “Hür olmadan kul olamazsın. Bilirsin ki dinimizde mükellef olmanın üç şartı var: Akil olmak, bâliğ olmak ve hür olmak. Çocuk değilsin, deli de değilsin. Peki acaba gerçekten hür müsün? Kölelerin mükellef olmadığını bilirsin. Dindar olman için, hür olman, kölelikten kurtulmuş olman lazım. Ancak kölelik yalnızca düşman eline düşmekle olmaz. Kim bir şeyi çok seviyorsa o kimse sevdiği şeye köle olmuştur. Sevdiği de ona efendi olmuştur. Sevdiği ister kadın olsun, ister altın, isterse köpek olsun. Sen istersen nefs deyiver ona. Eğer nefsinin emrinde isen ona kul olmuşsan artık Allah’a kul olabilir misin!”Nefsine itaat etmedi. Bir yoksul gördüğünde bir an gecikmeden verebilmek için düğmesiz gömlekler giyecek kadar cömert, bir harabede yavrulayan fakat yavrularından ayrılamadığı için aç kalan bir köpeğe günlerce ekmek taşıyacak kadar merhametli, yanına gelebilmek için uzaktan işaret eden bir çocuğun oyununun bitmesini bekleyecek kadar muhabbetliydi. Nasıl olmasın, dünya neydi muhabbetten başka! Soyu Hz. Ebu Bekir’e dayanan bu kutlu adam bakın neler söylüyordu Fîhi Mâfîh’te “Dost”u anlatırken: “Hz. Ebu Bekir’in başkalarına üstünlüğü çok namaz kılması ve oruç tutması yüzünden değildir. Belki yüce Allah’ın ona olan inayeti ve onun muhabbeti içindir. Kıyamette namazları getirip teraziye korlar. Oruçları ve sadakaları da böyle yaparlar. Fakat muhabbeti getirdikleri zaman, muhabbet teraziye sığmaz. O halde aslolan muhabbettir.”Muhabbet bozulmaya görsün nasıl çirkinleşiyordu sözler. Yolda kavga eden iki kişiyi gördü. Biri diğerine şöyle bağırıyordu: “Bir söyle bin işit!” Hemen yöneldi o adamlara, “Ne söyleyeceksen bana söyle, benimle kavga et. Bana bin söyle, bir bile işitmezsin!” diye seslendi, “Bir söyle bin işit!” diyene dönüp. Adamlar bu sözlerden utanıp kavgayı bıraktılar. Çocukları bile olsa sözünü esirgemezdi bir haksızlıklarına tanık olduğunda. Kızı Melike hizmetçilerinden birini azarlayınca: “Onu niçin incitiyorsun! Eğer sen hizmetçi, o hanım olsaydı ne yapardın!” diye kükremişti bir keresinde.İnsana düşen öfkelendiğinde alevlerini yutmaktı. Yangın bir kere yayılmaya görsün, ne ev bırakırdı ne mabed. Şeytan sağlık alâmeti gibi gösterse de fitnenin al yüzünü, oyuna gelmiyordu Mevlânâ: “Ateş, kıvılcımlarıyla kızıl çehreli görünürse de onun yaptığı işin sonundaki karalığa bak!”Bir peygamber kıssasıyla anlatmaya çalışmıştı bir seferinde bu hakikati Fîhi Mâfîh’te:“İsa Aleyhisselam’a soruldu ki:- Ey Allah’ın ruhu! Dünyada ve ahirette hangi şey daha büyük ve güçtür?- Allah’ın gazabı.- İnsanı bundan ne kurtarır?- Kendi gazabını yutması.”Sözü israf etmekten korkar, “Bu sözün sonu gelmez!”, “Kendine gel artık, bu sözün sonu yoktur!”, “Sözü uzatmak ayıbından korkuyorum.”, “Gel de sözü kısa keselim.” deyiverirdi birden sözün ortasında. Herkes “Konuş!” diye tahrik ederken nefsini o “Sus!” diye bitiriyordu bendlerin sonunu Divan’ında. Susmasaydı, “Ben ki her cemiyette nalan eyledim/ Huylu huysuz herkesi dost belledim” diyebilir miydi! Herkes suyun peşine düşmüşken, su arar mıydı onu. Yeter ki kulak versindi insan; taş ve kerpiç konuşurdu lâyık olana.Birliğe çağırdı o, “Bizim mesnevimiz birlik dükkanıdır.” diyerek. “Ben” putunu kırmaya çağırdı; “Onda birden başka ne görürseniz, puttur, onu kırın!” Bedeni ata, ruhu da onun üstündeki süvariye benzetiyordu. Süvarinin ata hükmetmesi gerekiyordu, atın süvariye değil. Suretler gelip geçici, sîretler ebediydi. Selçuklu sarayının ünlü ressamı Aynüddevle resmini yapmak istediğinde Mevlânâ, “Yapabilirsen ne âlâ!” demiş ve ayakta durup resmini çizmesini beklemişti ressamın. Fakat ne kadar çaba sarf etse de yaptığı resim bir türlü benzemiyordu ona. Bir, iki, üç, dört… Tabakalarca kağıt harcadıktan sonra dehşetle bir nara atıp dizlerine kapanırken şöyle teselli etmişti ressamı Mevlânâ: “Ah! Ben ne renksiz ve belirsizim. Ben bile kendimi olduğum gibi göremem… Sen bizim suretimize değil, sîretimize bak!”

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue