Image may be NSFW.
Clik here to view.
Amerika ve Batı, İran’a nükleer programı konusunda kendi şartlarını kabul ettirmek amacıyla yıllardır ya BM Güvenlik Konseyi yoluyla ya da kendi başlarına çeşitli müeyyideler uyguluyorlar, uygulattırıyorlar.Bu çerçevede, BM Güvenlik Konseyi’ne 2006’dan beri benimsettikleri 4 müeyyide kararı var. Kendi başlarına aldıkları kararlarla da Amerika başta olmak üzere AB ve çeşitli ülkeler, İran’a karşı çeşitli müeyyideleri çoktandır uyguluyorlar. Bunlar, genelde İran’ın nükleer faaliyetleri ile ilgili kurumları, şahısları, programları, şirketleri hedef alıyor. Pek çoğu da İran’ın malî kurumlarıyla ilgili sayılır. Son dönemde bunlardan bazıları İran’ın enerji yapısını, petrol sektörünü, bunlarla ilgili yatırım ve yabancılarla olan işbirliklerini de müeyyideler kapsamına almış bulunuyorlar. Amerika ve AB dışında Kanada, Avustralya, Güney Kore, Japonya, İsviçre ve hatta Hindistan gibi ülkeler de İran’a karşı çeşitli müeyyideler uyguluyorlar. AB’nin mevcut müeyyidelerine ilaveten iki yıl önce benimsediği yeni müeyyideler ise mevcutları daha da güçlendirmiş bulunuyor. Bunlar Avrupa Konseyi’nin 27.06.2010 tarihli müeyyide paketini hem güncellemiş ve hem de ağırlaştırmış oluyor. Bu pakette İran’ın dış ticaretine, malî hizmetlerine, enerji sektörü ve teknolojisine, sigortacılığına karşı yeni kısıtlamalar konulmuş bulunuyor. Amerika ise 2011’den bu yana özellikle İran’ın petrol satış ve gelirlerini hedef almış, bunları çok ağır bir müeyyide paketiyle devreye sokmuş bulunuyor. Obama yönetiminin itirazına rağmen Kongre’de benimsenen bu müeyyide paketi, Amerika malî sistemi ile ilişkili bütün yabancı kurumları, bankaları İran ile ilişkilerini kesmeye zorlamıştı. Aynı zamanda paket, İran’dan petrol alan yabancı ülkelerden, alımlarını belli bir zaman dilimi içinde azaltıp tamamen durdurmalarını talep etmişti. Amerika, bu iki konuda ısrarlı olmuş, İran’dan petrol alanlara baskı uygulamış, bunlardan bazılarını ikna etmeyi başarmıştı. AB ve Japonya gibi bazı ülkeler Amerika’nın taleplerini yerine getirmişlerdi. Zaten AB alımlarını azaltmış, bu yılın temmuzundan sonra da alımları tamamen durdurmuştu. Bu arada Türkiye de zaman içinde İran’dan petrol alımlarını azaltmıştı. Amerikan malî ve petrol müeyyidelerine ek olarak 2012’de bir başka ama çok önemli müeyyide de İran’a karşı devreye sokulmuş bulunuluyor. Bu da kısaca SWIFT (Society for Worldwide Interbank Financial Telecommunication) denen bankalar arası elektronik malî kaynak transferinde mesajlaşma yoluyla global çapta rol oynayan, hatta mesaj onayı olmadan elektronik para transferi yapılamayan Belçika merkezli özel kurumun İran bankalarının işlemlerini durdurma kararıydı. Kısacası, özellikle geçen yıldan başlayarak İran üzerindeki malî ambargo ya da müeyyide baskısı çok ağırlaştırılmış, bu da şüphesiz İran’ı malî transferler yönünden alternatif yollar aramaya zorlamıştı. İşte bu aşamada Türkiye, bir kamu bankası yoluyla İran’a bu konuda yardımcı olmaya başlıyor. Bu da şüphesiz başta Amerika olmak üzere diğerlerini rahatsız ederken aynı zamanda birtakım kişiler için faydalanılacak bazı fırsatları da ortaya çıkarıyor. Bugün Türkiye’yi sarsan 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu da bize göre zamanında akla gelmeyen; ama nasılsa ortaya çıkan fırsatların sebep olduğu çok üzücü; ama yapılması gereken bir operasyondu. Yapılmaması düşünülemez ve savunulamazdı; zira ortaya muhtemel suç ve suçlular çıktıysa ne yapılacaktı? Polis ve savcılar kanunlarla kendilerine verilen görevlerini unutup buna göz mü yumacaklardı? Yumsalardı bizzat kendileri suçlu olmayacaklar mıydı? Bu bakımdan operasyonun yapılmış olması doğru ve yerinde bir hareketti. Bunu birtakım spekülasyona dayalı komplolarla, dış bağlantıları da olan çeteleşme ile izah etmek son derece yanlış ve haksız bir tavır olur. Unutmayalım, soruşturmaların başlangıçları bir yılı geçiyor ve olgunlaşmaları, tamamlanmaları bugünlere denk geliyor, o kadar. Zaten o zamanlar ortada ne dershane ne de başka bir mesele söz konusuydu. Bu bakımdan operasyonu başka konularla ilişkilendirmek yanlış ya da kasıtlı bir tavır; yapanları suçlamak da haksızlık olur. Operasyonun ana kaynağı genel anlamda İran ve bu ülkeye uygulanan malî tecrit, bunun ortaya çıkardığı fırsatlar. Konuya buradan bakarsak, bu çerçeveden değerlendirirsek daha doğru olur bize göre. Keşke söz konusu fırsatların çıkabileceği önceden düşünülseydi, tedbir alınsaydı ve de yaşananlar yaşanmasaydı.
Clik here to view.
