Medyada görevli ‘tasfiye operatörleri’ bugünlerde fazla mesai yapıyor. Maaşlarına mı yansır, ikramiye olarak mı ödüllendirilirler bilmiyorum. Hangi kurumda tasfiyelerin tamamlandığı, hangilerinde nasıl bir takvimde gerçekleşeceğinin barometresi olarak onları okuyabilirsiniz.Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun, cuntanın medya ayağını tespit ettiğini savunan operatör yazar, yolsuzluk haberlerini görmezden gelmeyen gazetelere gözdağı veriyor. Operatör gazetecilerin tezlerini şöyle özetleyebiliriz: Yolsuzluk soruşturması hükümete karşı bir darbe imiş, haliyle haber yapmak da cuntayla işbirliği. Aslında yolsuzluk iddiaları tamamen darbecilerin uydurmasıymış. Cunta şecaat arz ederken yakalanmış. Ayakkabı kutularında ele geçirilen 4 buçuk milyon dolar ise yardım parasıymış. Hain cunta deşifre etmese Balkanlar’da bir üniversite, bir de imam hatip lisesi yapılacakmış! ‘Google davası’ olarak bilinen AK Parti kapatma girişiminden önce de başka operatör gazeteciler kamuoyunu hazırlamak üzere efor sarf etmişti. Meşru Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin aslında devleti ele geçirmiş bir ‘dinci çete’ olduğunu ileri sürüyorlardı. AK Parti’nin yetkisi dâhilindeki icraatları, dinci çete iddiasının delilleri biçiminde sunuluyordu. Parlamento’nun yasama faaliyetleri suç kapsamına alınıyordu. Başörtüsünü serbest bırakma girişimi delil kabul edildi. Fazilet Partisi kapatma davasında başörtüsü kanun teklifi vermek siyasi yasak için gerekçe oldu. Şimdi de kanunlar çerçevesinde süren adlî bir vakaya aynı yafta yapıştırılıyor. Mantık aynı; o gün yürütmenin meşru ve hukuk çerçevesindeki eylemleri suç gibi lanse ediliyordu, bugün yargı aynı paranteze oturtulmaya çalışılıyor. Eylemlerde suç ve hukuksuzluk bulunamayınca ‘zamanlama’ gibi sübjektif ve komplocu söylemlerle algı operasyonu yapılıyor. Yeni bir Google davası açtırmak ve muhtemel iddianameye en fazla metin sokabilmek için amansız bir yarış var. Yalan söylemekten ve açığa çıkan yalanları sürdürmekten çekinmeyen bir yapıyla karşı karşıyayız. Hâlâ Ferhat Kentel tutuklanacaktı, diyebiliyorlar. 7 Şubat efsanesi anlatmaya devam ediyorlar. Samimi söylüyorum bu konuları yazmaktan bıktım ama onlar bıkmadı. Devam eden bir yargı süreciyle ilgili cunta ve çete suçlaması yapmanın demokratik hukuk devletinde yeri yok. İkisi sonradan atanan üç savcı oybirliği ile tutuklama talep etmiş. Nöbet sırasına göre üç farklı yargıç kararların altına imza atmış. Atılı suçlarla ilgili en somut savunma ‘hayır parası’. İnsanların aklıyla alay etmenin anlamı yok. Bu ülkede en itibarlı, iş okul yapmak. Devlet tören yapıyor, madalya veriyor, vergiden düşüyor. Kocaman bir tabelaya isminizi yazıp okulun kapısına asıyor. Uyuşturucu kaçakçılarının ismini taşıyan okullar var. Ayakkabı kutusunda para göndermeye ne gerek var? Hele Türk vatandaşlığına sonradan geçmişseniz, hakkınızda bazı iddialar varsa, böyle bir legalleşme fırsatı tepilir mi? Balkanlar’da üniversite hikâyesi de inandırıcılıktan uzak. Bu devletin TİKA diye bir kuruluşu var. Dünyanın dört bir yanında bu tür hizmetlere imza atıyor. Banka genel müdürünün evinde saklayıp illegal yollardan göndermek makul mü? Sonra o ülkede milyon dolarla ifade edilen para nasıl meşru alana taşınacak? Sonra cuntalar görmeyeli epey değişmiş! Eskiden başbakana küfrederlerdi, haklarında işlem yapılamazdı. “Sözde değil özde laik cumhurbaşkanı isteriz” diye kafa tutarlar, e-muhtıra ile meydan okurlar; devlet nişanı ve zırhlı araba ile ödüllendirilirlerdi. Şimdi bir gecede onlarcası hem de kararnameye bile gerek duyulmadan tasfiye ediliyor. Hiçbir şey olmuyor. Böyle koftiden cunta mı olurmuş?..
↧