Quantcast
Channel: ZAMAN-YAZARLAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

A. Ali Ural - Defterlerimizde yazan

$
0
0
Kaderin bütün randevularımızı iptal ettiği bir anda karar veririz kendimizle buluşmaya. Bizi dinleyecek kimsenin kalmadığını düşündüğümüz o yoksulluk anlarında bir defterin önünde buluruz kendimizi.Boş bir defter kadar umut verici kaç nesne vardır dünyada. İstediğimiz gibi dolduracağımız bir defterden daha yakın kaç dost. Ne söylesek can kulağıyla dinleyecektir beyaz sayfalar. Ne yazsak tekzip etmeyecek, biz anlatırken dinlermiş gibi yapıp o esnada kendi söyleyeceklerini düşünmeyecektir. Söyleyeceği bir şey yoktur çünkü defterlerin. Söyleyeceği çok şey vardır defterlerin.Romanındaki kahramana günlük tutturmak kesmez bazen yazarı. Ne söyletse ona içi soğumaz. Tutunamayanlar’ın Selim’i aciz kalır hislerine tercüman olurken. O vakit anlar kendisiyle buluşmaktan başka çaresi kalmadığını. O vakit fark eder bütün randevularını iptal etmeden kendisiyle buluşamayacağını. Bir defter alsa… Bir defter almak için emlakçıya gitmesi gerekmez. Bir ömür boyu para biriktirmesi gerekmez bir defter satın alabilmek için. Üç odası yokmuş ne çıkar, üç ortası vardır. Üç meydanlı bir şehirdir sokaklarında kediler dolaşan. Pencere kenarlarındaki yağ tenekelerinde kırmızı çiçekler büyüyen rüzgârlı bir şehir. Galerilerin önünde kalbi çarpan müşterilerin lafı mı olur. Bir defter satın almak bir araba satın almaktan daha çok heyecanlandırır insanı. Hangi araba bir defterin götürebileceği yere kadar gidebilir. Günlüğünün başına şunları yazar Oğuz Atay: “… Bu defteri bugün satın aldım. Başka kimseyle konuşmak istemediğime göre, bu defter kaydetsin beni; dert ortağım olsun. ‘Kimseye söyleyemeden, içimde kaldı, kayboldu,’ dediğim düşüncelerin, duyguların aynası olsun. Kimse dinlemiyorsa beni -ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. Canım insanlar! Sonunda, bana, bunu da yaptınız.” Canım insanlar, diye başlayan bu cümle bizim de canımızı yakmıştır. Hallac-ı Mansur’a atılan güldür. Diken diken eder tüyleri.Günlükler biraz da kendimizden af dilediğimiz yerlerdir belki. Şöyle söyleseydim, diye hayıflandığımız. Şunu yapmasaydım, diye iç geçirdiğimiz. Ne vardı sussaydım, diye defalarca geri döndüğümüz kavga anına. Aristippos gibi yürüyüp gitmek kolay değildir elbette kendisine söven birinin yanından. Bunu başarmış olsa da peşini bırakmamışlardır nitekim onun. “Ne kaçıyorsun!” diye bağırmışlardır arkasından. Bazen kavgadan kaçmasına bile izin verilmez insanın. Aristippos, dönüp dövüşsün mü “Ne kaçıyorsun!” diye arkasından bağıran adamla. Evet, dönmüş geriye ama şu cümleyi söylemek için: “Senin sövmeye hakkın varsa, benim de dinlememeye hakkım var da ondan!”Günlükler yalan söylediğimiz yerler de olabilir pekâlâ. Hatalarımızı boğduğumuz vicdan kuyuları. Günahlarımıza elbiseler diktiğimiz terzihaneler. Giovanni Papini’nin “Saçma Sapan Bir Öykü”sü vardır ki şöyle başlar: “Dört gün oluyor, anılarımın en yapmacık sayfalarından bazılarını belli belirsiz bir tedirginlikle yazarken, kapının usulca vurulduğunu işittim, ama ayağa kalkmadım, yanıt da vermedim. Vuruşlar fazla güçsüzdü, benimse çekingenlerle işim yoktu…” Geride iyi intibalar bırakmak isteyen, bu yüzden sahte bir günlük tutan bir yazarın öyküsüdür bu.Hayatını yazarken yalanlar uyduran bu adamın kapısı ısrarla çalınmaya başlamış, sonunda davetsiz bir misafir koltuğunun altında bir defterle dalmıştır odaya. Bir öykü yazdığını ve kendisine okumak istediğini, beğenmediği takdirde intihar edeceğini söylemiştir yazara. Yazar biraz da eğlenmek için bu isteği kabul etmiş ve küçümseyerek dinlemeye başlamıştır okunanları. Fakat çok geçmeden işittikleriyle allak bullak olmuş, kan ter içinde kıvranmaya başlamıştır koltuğunda. Çünkü kendisini hiç tanımayan bu adam gerçek hayat hikâyesini okumaktadır. Günlüğünde yazmadığı ya da çarpıttığı her şey bir bir ortaya döküldükçe hafakanlar basar yazarı ve sonunda öyküyü beğenmediğini söyleyerek nehre yollar misafirini canına kıyması için. Fakat nedense nehrin kıyısında fındık yiyerek yürüyen çocuk etkilenmez gördüğü manzara karşısında.Papini, yazarla odasına gelen davetsiz misafirin aynı kişi olduğunu söylemedi bize öyküsünde. Sezgilerimizle biz bulduk onu. Nehrin kıyısındaki çocuk olup bitene aldırmadan fındık yemeye devam ediyordu çünkü, nehre atlayan biri yoktu orada. Belli ki Papini’nin günlük tutan kahramanı vicdanını ölüme göndererek hayatta kalma yolunu seçmişti. Vicdanın öldüğü yerde hayattan söz edilebilir mi!

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue