
Kelimeler kesici bir aletin bedende yara açması gibi insan zihninde iz bırakır. “Kelime”nin kök anlamı da budur zaten.
Kendi semantiğinden koparılmış bir kelime, hakikat temelinden koparılmış düşünce hükmünde olduğundan, bizi yanlış menzillere götürmesi mukadderdir.
“Millet”, İbrahim aleyhisselamın şahsında bir peygambere nisbet edilen din ve şeriat (hukuk) demektir, sayısal manada insan topluluğu ifade etmez; ne ulus manasında kullanılabilir, ne kavim! Ulus, orduların güç kullanarak ele geçirdikleri devletler tarafından icad ve inşa edilen sanal topluluktur. Ulusun ne ontolojik, ne tarihsel ve ne de bir hakikat değeri vardır. Ulus karşılığında kullanılan “millet” de sadece “hayali/sanal bir topluluğun inşaı” işleminde kullanılan ve fakat dini sahih değeri suiistimale uğratılmış bir kelime olarak iş ve işlev görür. Bu çerçevede ulusun ihtiva ettiği şeylerin tedarikinde istihdam edilen “millet” devletin inşaatı demektir. Sağcı milliyetçiler ne derse desin, milli olan devlete ait olandır. Öyle ki devlet kendini iç ve dış düşmana korumak üzere başında “milli” kelimesini kullandığı iki bakanlık ihdas etmiştir: Milli Savunma ve Milli Eğitim Bakanlığı.
Binaenaleyh, bir fikre veya bir tutuma “milli” sıfatını verdiğimizde “devlet ait” fikir-ideoloji ve politik tutum; “gayri milli” dediğimizde de devlete ait olmayan, sivil fikir ve tutumu anlarız. Fakat yaygın kültürde “milli” bu topraklara, bu ülkeye ait ve yerli, “gayri milli” de yabancılarla, ecnebilerle ama özellikle ülke düşmanlarıyla ilişkili olan akla gelir.
Şimdi bu temel farkı göz önünde bulundurduğumuzda “milli olan”la “milli olmayan” arasında farkı nasıl ayırt edeceğiz? Bu sorunun cevabı, son zamanlarda yeniden gündeme gelen “milli ve yerli olan”ın yukarıdan empoze edilen politik tutuma ilişkin tercihimizi de belirleyecektir. Cevap, büyük ölçüde Türkçe, Farsça, Kürtçe ve “millet” kelimesini sahih anlamında kullanmayan kavimlerin yapması gereken muhasebeyle de ilgilidir. Bu muhasebe sanıldığından da zordur. Düşündüğümüzün aksine, Arapça kökenli Kur'ani terim ve kelimelerin dilimizde kullanılması İslam semantiği açısından her zaman bir avantaj değil, dezavantajdır. Çünkü galatımeşhuru tashih etmek bazen mümkün değildir. Millet, Hz. İbrahim'in hanif dini ve Efendimiz'in ihya edip ikmal ve itmam ettiği din ve şeriat manasında iken, bugünkü kullanımda devletin inşa ettiği, ulus/kavim manasına kalbedilmiştir. Kelimenin bu manadaki kullanımı Kur'an'ın hak ve hukukuna bir tecavüzdür.
Bu açıdan baktığımızda devletin ve Fransız ulusçuluğu manasında kelimeyi kullanan aydınların dilinde millet devletin ideolojisi ve inşaatıdır. Temel çelişki, devletin ulus ideolojisi ile din ve şeriat arasındadır. Asıl çelişki dini olanla seküler-laik olan arasında olduğundan, Müslümanların birliğini savunanlar ile Türk –veya Arap, Fars, Kürt- milliyetçiliğini savunanlar arasındadır. Ve bütün kavimlerin milliyetçilikleri birbirine benzer, biri diğerinin kopyasıdır. Milleti kavim birliğine, ırka, etnisiteye veya devletin ideoloji ve politik tutumuna indirgediğinizde, dininizden mezhebinize kadar bütün İslami mirası reddetmelisiniz, çünkü bu alanların kurucu şahsiyetlerin kimi Arap ve Fars, kimi Türk ve Kürt'tür.
Özetle temel çelişki mevcut semantiğiyle “milli olan” ile “milli olmayan” arasında değil, sahih semantiğiyle “din ve şeriat anlamındaki millet” ile son 150 senede tahrifata ve suistimale uğratılmış, bugün de devletin ideolojik ve politik aracına dönüşmüş “ulusal manasındaki milli olan” arasındadır. Bize düşen “millet” dahil gurbete düşmüş Kur'ani terimlerin tamamını asıl yurtları olan vahyin kaynağına irca etmektir.