Türkiye’nin son yüz yıllık tarihi, ‘şartların olgunlaştırılması tarihi’ olarak nitelendirilebilir. 12 Eylül süreciyle tavan yapmış bir kavram olan şartların olgunlaştırılması, bence ülkeyi yönetenlerin yeterince kafa yormadığı bir konudur.Şartları olgunlaştırmak, kontrol edilemeyen ve hesabı sorulamayan kriminal olaylar ile sağlanabilen bir eylemdir. 12 Eylül darbesine giden sürecin gerçek aktörlerini biz hâlâ bilemiyoruz. Bugün bile çözülememiş olaylar bizi bir darbeye kadar götürdü. Eğer Maraş olayları, Çorum olayları gerçek anlamda aydınlatılıp failleri bulunabilseydi, Hamit Fendoğlu’na giden bombayı kimin gönderdiği ortaya çıkartılabilseydi ya da bu olaylar olmadan devlet istihbaratı kılını kıpırdatıp harekete geçse ve olayların olmasına fırsat vermeden önleyebilseydi, ‘şartların olgunlaşmasını bekleyenler’ darbe yapmaya fırsat bulamazdı. 90’lı yılları terörün boğazımıza tasma vurduğu yıllar olarak hatırlıyoruz. Muammer Aksoy’la başlayıp Tarık Dursun, Bahriye Üçok, Çetin Emeç ve Uğur Mumcu’yla devam eden faili meçhul cinayetler, Özal’ın bu millete sağladığı imkanların bir bir elimizden alındığı ve 28 Şubat darbesiyle bir başka evreye geçildiği sürecin de başlangıcıydı. Türkiye’yi 28 Şubat’ın şartlarına taşıyan en önemli unsur, faili meçhul cinayetlerdi. Bu tür cinayetler ne önceden haber alınıp önlenebiliyor ne de cinayetten sonra failler ortaya çıkartılabiliyordu. Medya üzerinden Türkiye’nin büyük bir irtica tehlikesiyle karşı karşıya olduğu kanaati yerleştiriliyor ve darbe için şartlar oluşturuluyordu. 90’lı yıllar, sivil hükümetlerin terörle adam edildiği, sindirildiği, işlemez hale getirildiği yıllardı. AK Parti’nin hükümet olduğu 2000’li yılların en büyük avantajı, en azından kentsel bölgelerde faili meçhul olaylara müsaade edilmiyor olmasıydı. Bu süreçte Emniyet ve Emniyet İstihbarat’ın son teknolojik imkanlarla verdiği mücadele ülkenin birtakım çevrelerce karıştırılmasına müsaade etmedi. En kritik terör olayları, ya kısa zamanda çözüldü ya da terör eylemleri olmadan failler suçüstü yakalandı. Bu yüzden şebekeler kent merkezlerinde toplumsal çalkantıya sebep olabilecek devamlılıkta eylemler yapamadı. Türkiye’de şartlar bir türlü olgunlaştırılamıyordu. Şartlar olgunlaştırılamayınca sivil hükümet işlevsiz hale gelemiyor, darbenin zemini oluşturulamıyordu.2004 yılında PKK’dan tekrar sahalara dönmesini istediler. Emniyet’in kapsamı dışında olduğu için 2004 yılından sonra kırsal alanda nelerin yaşandığını bir türlü bilemedik. Dağlıca, Aktütün, Sarıyayla gibi siyaseti yola getirecek PKK eylemlerinin arka tarafında dönen dolapları ise çok sonra anlayabildik. Ortaya çıkan bilgiler, bu saldırıların neredeyse tamamının muvazaalı saldırılar olduğunu bize gösterdi.Orgeneral Necdet Özel’in Genelkurmay Başkanı olmasından, kırsal alanın da tıpkı şehir merkezleri gibi kontrol altına alınmasından sonra PKK üzerinden siyaset belirleyemez olmuşlardı. Kriminal olayların üzerine gidilmesi ya da bu olayların önceden tespit edilip önlenmesi şartların bir türlü olgunlaşmasına izin vermiyordu. Bu eski düzenin nelere mal olduğunu tarihi yeniden okuyarak hatırlamakta büyük fayda var. Yeniden faili meçhul cinayetlerin yaşandığı, bir türlü ortaya çıkartılamayan garip olayların cereyan ettiği bir ülke haline gelmenin hepimizin geleceği açısından ne denli riskli olduğunu hükümetin kritiğe tabi tutacağını umuyorum. Reyhanlı olayı da bize bir kere daha hatırlattı ki, istihbarat zafiyetlerinin bu ülkeye maliyeti bir hayli büyük olmuştur.
↧