Image may be NSFW.
Clik here to view.
İslâm dünyası pusulasız ve dümensiz sürükleniyor. Dengeler alt-üst oluyor; yeni bir dünya kuruluyor.Herkesin bir hesabı var. Küresel liderlik mücadelesinin seyrine göre, bütün ilişkiler değişecek. Çin Asya-Pasifik bölgesinden temkinli ve sistematik adımlarla yıllardır dünyanın geri kalan kısmına açılıyor. Geleceğin dünyası Çin ile Batı arasında oluşacak dengenin üzerine inşa edilecek. Peki denge noktası neresi? İslâm dünyası, kıyasıya süren bu rekabetin sadece savaş alanı durumunda. Büyük güçler, İslam dünyasının mezhep çatlaklarına yerleşerek politika üretiyor; aşırı atomlaşmış iktidar rekabetleri üzerinden fırsatlar yakalıyor. Filler, İslam coğrafyasında tepişiyor. Müslümanların bir hesabı görülmüyor, inisiyatifi hissedilmiyor. Bu karanlık istikbale baktıkça, mücrim gibi titrememiz lazım.Titrerken sebebini de anlamaya çalışalım. Uzağa değil, kendimize bakalım. CHP lideri Kılıçdaroğlu ile Başbakan arasındaki Reyhanlı polemiği, İslam dünyasının geleceği hakkında bazı ipuçları veriyor. Kılıçdaroğlu’nun ısrarla sürdürdüğü “52 kişinin katili Erdoğan’dır” suçlaması, araları kanlı bıçaklı Suriye ile Türkiye arasında geçen bir diplomatik sataşmayı andırıyor. Varsayalım ki hükümetin, Reyhanlı’da büyük ihmali var. Görev kusuru işlemiş ve denetimsizlik yüzünden bu katliama fırsat vermiş olsun. Bütün bunların tamamı “katil” sıfatını kullanmak için yeterli değil. Hükümet’in veya Erdoğan’ın katil olabilmesi için bizzat bombayı kendilerinin patlatması lazım. Başbakan’ın Kılıçdaroğlu’na yönelttiği “Reyhanlı failleriyle irtibatınız vardı” karşılığı da, Türkiye sınırları içinde dönen bir iç politika polemiğine benzemiyor mu? CHP, Suriye’deki iç savaşın Baas yanlısı tarafı olarak politika yapıyor. Bu tarafgirlik otomatik olarak iç politikanın dengelerine yansıyor. CHP’nin politikasını eleştirirken, Suriye’deki iç savaşın Türkiye’nin bir iç sorunu olduğunu daha kuvvetli fark etmiş oluyoruz.İslâm dünyası derin toplumsal çatlakları ve yakın tarihten gelen birbirine güvensizliği, sert iktidar mücadelesi ile telafi etmeye çalışıyor. Tekrarlamaktan imtina etmiyorum. İslam dünyasını kanlı çatışmalara sürükleyen, mezhep ihtilafları değil; kanlı iktidar savaşları. Taraflar en kestirme yoldan siyaset üretebilmek için kitlesel desteği mezhep aidiyetlerinde arıyorlar. Böylece siyasal çatışma, mezhep kisvesine bürününce kan her yana yayılıyor. Aklınıza gelebilecek her şey: Aşiret bağları da bu çatışmalara yandan ikinci bir düğüm atıyor.İran, tarihsel olarak ulusal çıkarlarını korumak ve iktidar mücadelelerine müdahale etmek söz konusu olduğunda mezhep bağını alabildiğine kullanıyor. Şii mezhebinin hinterlandı ise sınırlı. Bu yüzden İran, kendi güvenliğini ve çıkarlarını hep “komşudaki yangın”da arıyor. Hizbullah’ın Suriye’de Baas yanında bugüne kadar gizlice sürdürdüğü savaşı açıktan ilan etmesi, İran’ın bu geleneksel politikasının en son örneği. İran, mütevazı hegemonyasını sürdürebilmek için direniyor. Direndikçe İslam dünyası fillerin daha rahat tepiştiği bir alan olarak kalıyor.Türkiye ise tam tersine bu direnci kırarak, Müslümanları boydan boya nesne olmaktan özne olmaya çıkaracak bir dönüşümün anahtarını hâlâ tek başına elinde tutuyor. İslam dünyasının iktidar mücadelelerini kurallara bağlaması, istikrarsızlıktan ve dolayısıyla kurda-kuşa yem olmaktan kurtulması lazım. Barışın ve istikrarın kurulması yegâne kurtuluş. Bu yegâne kurtuluşun yolunu yöntemini Türkiye dışında bilen ve gösteren var mı? Türkiye’nin politikası sadece kendisi için değil, İran da dâhil, bütün İslam dünyası için tek çare. Ama filleri o sahadan kovacak ve etrafa çekidüzen verecek kapasite Türkiye’nin elinde yeteri kadar yok.Yavuz olmak, Yavuzca davranmak dışında çaremiz yok. İslam dünyasının Yavuz gibi takip edeceği bir Türkiye’ye ihtiyacı var. İran’ın da...Bu arada Yavuz’un ismini alan Üçüncü Köprü hayırlı olsun.
Clik here to view.
