Arap dünyasındaki olaylara “bahar” demek isabetli olmadığı gibi Taksim merkezli olaylara da “Türk baharı” demek isabetli değil.Olaylar birer “toplumsal patlama”dır ve ben söz konusu patlamalara semantiğindeki çift kutuplu anlam dolayısıyla “inficar” denebileceğini düşünüyorum. Bir anda başlayan patlamalar Mısır Tahrir merkezli olmak üzere dünyanın her yerinde vuku bulabiliyor. Tel Aviv’de meydanlara dökülen 400 bin İsraillinin “Mısırlılar gibi yürü!” diye pankart taşıdıklarını hatırlayalım.Farklı zihinsel perspektiflerden bakıp üzerinde çok yönlü düşünülmesi gereken köklü bir sosyo-politik olayla karşı karşıya bulunuyoruz. Alt katmanda stres biriktirip tetikleyici unsurların bir araya gelmesiyle kırılan fay hattı her yerde aynı, fakat yüzeydeki yapılar farklı. Yapısal farklılıklar patlama sonrasında ortaya çıkması muhtemel sonuçları da farklı kılıyor. Mesela Mısır’da Müslüman Kardeşler’in kullandığı inisiyatifle kent merkezli patlamalar bir beklentiye imkân verebildi ve bu, kuşkusuz Mısırlılar için büyük şans, ama Suriye’de kanlı iç savaşa yol açtı. Aslında sebepler aynı ama sonuçlar hayli farklı oldu.Olaylarda rol oynayan faktörleri bütünüyle ve bir anda ele alıp analiz etmek mümkün değil. Kaba olarak sosyolojik, politik ve ekonomik boyutlarda rol oynayan faktörleri öne çıkarmak mümkün, fakat bu dahi bizi ta derindeki soruna götürmeye yetmez, hatta görünür faktörleri sebep olarak düşünürsek bu yanıltıcı da olur.İlk gözlem olarak şunu tespit edebiliriz: Patlamalar modern kent mekânlarında vuku buluyor, ardından durgun suya atılan taş gibi dalga dalga diğer yerleşim birimlerine yayılıyorlar, bu demektir ki mahiyetleri itibarıyla sosyolojiktirler. Patlamaların köy, kır veya küçük yerleşim mekânlarında değil de kent merkezli olması onların modern ve postmodern karakterlerine işaret eder.Belirtmek gerekir ki kent merkezli toplumsal hayat gerilim yüklüdür. Aşırı yoğunlaştırılmış nüfus stres, gerilim ve çatışma potansiyelini barındırıp artırıyor. Belli bir daire içindeki fareler üzerinde yapılan deneyde görülmüştür ki, hayvanların sayısında artış oldukça gerilim ve sürtüşme artmaktadır. İki fare bir arada iken hayvanların davranışları başka, üçe, beşe, ona ve yirmiye çıkarılırken başka oluyor. Belli-sınırlı alanda farelerin sayısı arttıkça stres ve sürtüşme artıyor. 15 milyonluk bir şehirde insanların toplumsal olarak tabii yaşadıkları söylenemez. Gayrı tabii bir izdiham söz konusu, zorunlulukmuş gibi zannettiğimiz bu nüfus kendi içinde şiddet barındırıyor. Normal insanların hafta sonu tuttukları takımın formasını giyip stada gitmeleri, yol boyunca bağırıp çağırmaları, bu arada rakip takım taraftarlarıyla karşılaştıklarında adeta canavarlaşmaları biriken stres ve öfkenin dışa vurumudur. Trafikte herkesin hak ve kural ihlali, en ufak bir tartışmanın kavgaya ve saldırıya dönüşmesi bunun göstergelerindendir. Artan suç oranları, aile içi şiddette izdihamın önemli payı var.Her ülkede tetikleyici unsurlar farklı olsa da patlamalarda zannedildiği gibi örgütlü yapılar, belli bir plan-program dahilinde üzerinde çalışılmış organizasyonların etkisi sınırlıdır. Tahrir türü patlamalarda karizmatik lider yoktur, olaylar örgütsüz olarak başlar, belli bir siyasi görüş veya partinin tam denetiminde yürümezler. Dış dünyanın ülke içindeki uzantıları (STK’lar, dernekler, örgütler, gizli servisler, ajan provokatörler), siyasi partiler süreç içinde etkili olmaya, patlamaların rantını devşirmeye çalışırlar. Fakat normalde bir araya gelmesi zor olan çok sayıda toplumsal kesim ve grup bir anda kendilerini aynı meydanda (Tahrir veya Taksim) bir arada aynı sloganları atarken bulurlar. Polis aşırı güç kullanır ve protestoya maruz kalan siyasiler veya yöneticiler amirane, mütekebbir ve üstten konuştukça meydanlardaki kalabalıklar çığ gibi büyür. Paradoksal gibi görünen bu laf önemli: “Mesele park meselesi değil, hâlâ anlamadın mı? Hadi Taksim’e. DayanGeziParkı!” Basiretimiz bağlanmasın, olayı sakince anlamaya çalışalım.
↧