Image may be NSFW.
Clik here to view.
Taksim Gezi Parkı'ndaki ağaçların kaldırılarak yerine tarihi Topçu Kışlası görünümlü bina yapılmasına karşı barışçıl bir eylemin, Türkiye'yi Tahrir benzeri görüntülerle dünya gündeminin ilk sırasına taşıyacak sosyal bir patlamanın kıvılcımı olacağını kim tahmin edebilirdi.İstanbul'un her köşesinde bir kısmı tartışmalı pekçok devasa inşaat projesi yapılırken, küçük bir parkın bunca kıyamete yol açması, sebep ile netice arasındaki uyumsuzluk oranında herkes bu sosyal patlamanın nedenini anlamaya çalışıyor.Adet olduğu üzere ilk akla gelen, komplolar. Sondan geriye doğru bakıp, bir sürü komplo teorisi üretmek kolay. Sağlam deliller varsa yüreğimizi ağzımıza getiren olayların ardındaki komployu bulmak da mümkün. Ancak istihbarat servislerinin böyle bilgisi veya öngörüsü olsaydı, her halde yetkilileri uyarıp olayların bu kadar tırmanmasını engellemiş olurlardı. Aksini, yani böyle bir bilgi olmasına rağmen ilgililerle paylaşılmama ihtimalini düşünmek bile korkunç. Fas'a hareketinden önce Başbakan Erdoğan, olayın ardındaki bağlantıların araştırmaldığını söyledi ama bir şey çıkıp çıkıp çıkmayacağı şimdilik meçhul. Hadisenin arkasında böyle bir faktör varsa devlet mutlaka deşifre etmeli.İşin istihbari ve polisiye kısmı kenara bırakılırsa, parlak ekonomik görünümümüz ve çözüm sürecinin iyimser atmosferinin aksine sosyolojik ve siyasi açıdan bir şeylerin ters gittiği; bu çapta bir patlama olmasa bile bir enerji birikmesinin olduğu açıktı. Kutuplaşmanın ziyadesiyle arttığı, tek yanlı düzenlemelerin insanları hırçınlaştırdığı, muhalefetin etkisizliği, ana akım medyanın muhalefete gittikçe daha kapalı hale gelmesi, Çamlıca camiinden Suriye/kürtaj/içki/ayrana her alanda çatışmacı yaklaşımın adeta milli gelenek haline geldiğini aşikardı. Dıştdan biri gelip siyasi liderlerin Meclis grup konuşmalarını dinlese gidişatın hayra alamet olmadığını görürdü.Nitekim geçen cuma günü, "AkParti'nin 10 yılı"nı irdeleyen bir konferansta, partinin siyasi teorisyeni Yalçın Akdoğan'ın bardağın dolu tarafını çok güzel ortaya koyan konuşmasından hareketle kaleme aldığım son yazının sonuna koyduğum soru işaretleri, bugün Türkiye ve dünyada bir numaralı tartışılma konusu oldu. AKP'nin İslamcı veya kimlik partisi olmadığını söyleyen Akdoğan, partisinin "Türkiye'de demokrasi isteyen tüm kesimleri içeren toplumsal koalsiyonun lokomotifi" olduğunu vurgulamıştı.Ben de bunun birkaç yıl öncesi için geçerli olduğunu ancak dün bu partiye destek veren birçokları dahil şimdi birçok insanın şu 2 soruya cevap aradığını yazmıştım: "Eski vesayet geriledi ama AkParti'nin yerine önerdiği sistem ne kadar demokratik? Anayasa referandumunda partiye %58'lik başarı getiren, farklı kesimleri kapsayan demokratik anlayış sürüyor mu?" Tam da bu yazının çıktığı gün, İstanbul adeta savaş alanına döndü. BBC, El Cezire gibi dünya kanallarında Türkiye, "halkın otoriter yönetime isyanı" ya da 'Türk baharı' gibi başlıklarla birinci haber oldu. Ankara, İzmir ve başka şehirlere yayılan olaylar öyle büyüdü ki ABD ve AB'den açıklamalar geldi. Savaş içindeki Suriye bile Türkiye'ye gidilmemesi çağrısı yaptı. Gezi ParkıGezi Parkı hassasiyetine sadece sol ve marjinal gruplar değil; Sibel Eraslan, Cihan Aktaş, Etyen Mahçupyan, Cemal Uşşak, Ahmet T. Alkan gibi, bir kısmı Erdoğan'ın akiller heyetine seçtiği demokrat dindar isimler de destek vermesine rağmen Topçu Kışlası'nda ısrar eden Başbakan'a bunu anlatmak mümkün olamadı. Çoğunluğunu her kesimden vatandaşların oluşturduğu çevreci eylem, eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın dediği gibi bir kuru pastayla tatlıya bağlanabilecek iken çığa dönüştü. Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına rağmen eylemcileri Taksim ve Gezi Parkı'na sokmama konusundaki gereksiz ısrar cumayı cumartesiye bağlayan geceyi kabusa çevirdi.Kaygılara biraz kulak verilerek kolaylıkla çözülecek bir sorun, siyasi inatlaşma, yasadışı grupların eyleme şiddet bulaştırması ve polisin aşırı gazlı tepkisi yüzünden ayaklanmaya dönüşümce Cumhurbaşkanı Gül, sağduyulu mesajlarıyla hem göstericileri hem Hükümeti uyarmak zorunda kaldı.Bazı yabancı medyanın iddiasının aksine bu olay 'Türk baharı' değil. Çünkü Türkiye'nin Ortadoğu halkları tarafından 'örnek' olarak görülmesini sağlayan 'bahar'ı 30 yıl önce Rahmetli Özal'ın teformlarıyla başladı. Aslında Ak Parti de bu sürecin bir sonucu. Tahrir öncesi Mısır ileTürkiye'yi; Erdoğan ile Mübarek, Bin Ali veya Esed'i karşılaştırmak akla ziyan. Taksim'de yaşanan, son dönemde Londra, New York, Londra'da görülen isyanlara daha çok benziyor. Amaç rejimi yıkmak değil, son dönemde artan tek yanlı uygulamalar ve otoriter/kavgacı eğilimlerle arızalanan demokrasinin kalitesini artırmak. Aslında belediye başkanlığı döneminde İstanbul'un yeşillenmesine büyük önem veren Erdoğan'ın Taksim konusunda toplumun görüşlerini dikkate almadan attığı tek taraflı adıma bir itiraz. Park olayı, belki de benzer tavırlarla dolan bardağı taşıran son damla.Büyük tahribata yol açan ve ülkemizin dünyada yükselen olumlu imajını hayli tahrip eden bu hadise, gerekli dersler çıkarılırsa fırsata dönüşebilir. Bu sayede iktidar, yaptım oldu biçimindeki tavır ve demokrasiden sapma eğiliminin acı sonuçlarını; muhalefet, halkta biriken tepkiyi siyasete taşımadaki yetersizliğini; medya, demokratik standartlardan ne kadar uzak olduğunu görüp kendilerine çekidüzen verebilir. Kınanması gereken tüm tahrik ve tahribata rağmen şimdilik ciddi bir can kaybı olmaması en büyük teselli.
Clik here to view.
