Aziz dostum, sevgili kardeşim Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’ın ‘Hayatın Satır Araları’ kitabına (Timaş Yayınları, 2013) yazdığım ‘Takriz’dir: “Bir ‘Sunuş’ [ya da ‘Önsöz’], sunulan metin üzerinde örtük bir tahakküm kurmaktır. Ana metnin sanki, İbn Arabî’nin deyişiyle, ‘beyan’a ve ‘tafsil’e ihtiyacı varmış gibi! Halbuki, ‘sunucu, bana göre, ne bir mübeyyin ne bir mufassıl’dır;- sade bir okurdur ve, metni, yayımlanmadan önce okumuş olmak, ‘sunucu’ya öteki okurlara nazaran bir imtiyaz sağlamaz: Sadece, eşitler arasında birincidir o: Primus inter pares... Öyleyse ‘Sunuş’ yazısının anlamı nedir? ‘Hayatın Satır Araları’nda […] Mahmud Erol Kılıç’ın hayatı nasıl metne dönüştürdüğüne tanık olmak! ‘Sunucu’nun işi bu tanıklıktır sadece,-o kadar, ne fazla ne eksik! ‘Sunuş yazarı’ yerine ‘sunucu’ sözünü kullanıyor olmam da, herhalde dikkatleri çekmiş olmalıdır. Tıpkı bir büyük sanatçıyı sahneye davet eden ‘sunucu’ gibidir, ‘sunuş yazarı’nın ödevi… ‘Hayatın Satır Araları’, önce modern hayatın kendisini sorgulamakla aralar satırları. ‘Kalbinden sürgün insan’ın ve ‘vicdan’ın, müteâl duyguların oturmadığı’ makinenin hikâyesi! Hakikatin boşluğunun değer boşluğu biçiminde ortaya çıktığı insan tipi! Sadece ‘ete kemiğe bürünmüş’, ama harfe bürünüp ‘vahiy’le ikiz olamamış insan! Değer, ‘insanın yaslandığı ve sırtını verdiği kabullerdir’ diyor Mahmud Erol Kılıç, ‘bu kabuller onun referansı olur.[…] Referansı, yani ‘değeri olmayan insanın ne yapacağı belli olmaz çünkü, dolayısıyla kimliksiz[dir]’… Değer boşluğu, eğitim sisteminin ‘varlığın, dolayısıyla hayatın bütünüyle barışık değil, onunla kavgalı’ oluşundandır,- oysa ‘irfanî bakış, kahrı olduğu kadar lütfu da hayatın kendisi olarak görüyor. Bu bütünlük, bu irfanî bakış, ancak Tasavvufla sağlanır. Şöyle diyor Mahmud Erol Kılıç: ‘Tasavvufun itirazı, dinin hukuka / şekle indirgenmesinedir: [Tasavvuf] Ruhun, mananın, estetiğin gerekliliğine vurgu yapar.’ Estetik, evet! Bu şiirdir, musıkidir. Kılıç, Muhteşem Gazzalî’nin şu sözlerini naklediyor: ‘Dinlediğinizde kalbinizi müsbet anlamda etkiliyorsa helal, hatta ilahî olana kapılar açıyorsa, sevaptır.’ Yahya Kemal’in sözünü ettiği ‘imanın şevk olduğu zamanlar’, mesela Büyük Itrî’nin Segâh’larının: Tekbir’in, Salât-ı Ümmiye’nin, Mevlevî Ayin-i Şerif’inin 3.Selâm bölümünün, ilahî olana kapılar açtığı zamanlar değil midir? Ve anlam katmanları: Kur’an-ı Kerim’in hakikati bu anlam katmanlarının hangisindedir? Metnin anlamı mı, metnin ruhu mu? Şeyh’ül Ekber’in bir âyet-i kerimeyi, Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikatin anlam katmalarında okuması? ‘İkra’ hitabı neye işaretti;-hangi katmana? ‘Hayatın Satır Araları’nı okumaya devam ediyoruz: Şimdi gündelik hayatın satır aralarındayız artık: Moda, Televizyon, Sinema. Ya modern toplumda aile ve kadın? Kadın ve erkeğin ‘Hakikatin Bir’liğini’ gerçekleştirmeleri için, ‘erkeğin yeniden inşası’ gerekir: Bu inşada ‘referansımız an’anevî olandır; geleneğin ruhu ve pratikleri’. Mahmut Erol Kılıç, ‘gelenek’ sözünü benimsemiyor: Onun için ‘tradition’un karşılığı ‘gelenek’ değil, an’ane’dir. Din’in bir Volk İslamı olarak yaşanması konusunda da söyleyecekleri var Mahmud Erol Kılıç’ın: Kerbela, Nevruz, Kurban. Ve 3. Bölüm: Hazret-i Mevlânâ. Yunus, Niyazi-i Mısrî… Kılıç’ın ‘Sufi ve Şiir’ini benim gibi kemâl-i lezzetle okuyanlar için, bu bölüm, bir haz yenilenmesi… Hâsıl-ı kelâm, yer yer ‘sunucu’ kimliğimin ötesine geçtimse,-ki, geçtim, bu sunuculuktaki acemiliğime verilsin; ama, madem ki haddimi aştım, şunu da söylemeliyim: ‘Hayatın Satır Araları’ bu kitapta satır araları olmaktan çıkıyor ve hayatın kendisi oluyor…”
↧