Başlığı, Kitap Zamanı ekinden ödünç aldım. Artık bir ‘Dil ve Kültür Şöleni’ne dönüşen 11. Türkçe Olimpiyatları hakkında yazacaklarımı anlatan daha güzel ifade bulamadım.Eki okuyanlar hatırlayacaktır, çeşitli ülkelerden öğrenciler Türkçenin klasiği diyebileceğimiz eserlere dair tanıtım yazmış. Olimpiyatlar ve doğduğu kaynak olan kolejlerin geldiği sevindirici nokta burası. Müzik kalitesi yüksek, sahne tasarımları göz dolduran gösteriler yapılan işe dikkat çeken vitrinler. Ama her şeyi ondan ibaret zannetmek hem yanıltıcı olur hem de emek verenlere haksızlık. Sahneye yansıyan başarı aslında perde gerisindeki büyük emek ve samimi çabanın ürünü. Yani sadece bir meyve. O meyveyi netice veren ağaca ve köklerini besleyen toprağa yoğunlaşmakta yarar var. Anadolu’nun kuşatıcı değerleri ve Türkçenin kültür birikimini ıskalayarak doğru analizler yapamayız.Hafta başında İstanbul’da gerçekleşen açılış programında dikkatimi en çok çeken bölüm kitap tanıtım ödülleriydi. Bu yazıya da o gün karar verdim. Yanlış hatırlamıyorsam 15 genç, sosyal bilimlerde başvuru kaynağı olarak bilinen kitapları okumuş ve bizzat yazarlarına sunum yapmış. Galada öğrencilere ödülleri verilirken, yazarlardan bazıları da hazır bulundu. Onlar adına konuşan Prof. Dr. Beril Dedeoğlu, “Bu kadar ülkede okunduğumu bilsem, biraz daha dikkatli yazardım.” şeklinde espri yaptı. Hiç şüphesiz gerçeklik payı olan bir latife. Benzer ifadeleri Mustafa Armağan’dan duymuştum. Zaman’ın okur kitlesini anlatırken, dünyanın dört bir tarafında yankı uyandıran, tepki alabilen bir yazar olmanın hoşluğundan bahsetmişti. Pek çok ülke ‘kültür ihracı’ adına önemli eserlerini İngilizce gibi yaygın dillere tercüme ettirip raflara koyduruyor. Bizim Kültür Bakanlığımızın da böyle gayretleri var. Türkiye ziyareti sırasında ABD Başkanı Barack Obama’ya Deniz Baykal’ın hediye ettiği Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur kitabı mesela. Bunlar da olmalı ama düşünsenize dünyada binlerce insan Türkçe öğreniyor. Ve bunlar özgün metinlerden bizi okuyor. Cezayirli bir öğretim üyesi, “Fethullah Gülen Hocaefendi’yi tercümenin kayıpları olmadan orijinal halinde okuyabiliyor olmanızı kıskanıyorum.” demişti. Kitap ekinde Yunus Emre’den Orhan Pamuk’a, Peyami Safa’dan Cahit Sıtkı’ya geniş bir yelpazede kitap vardı. Çocuklar okumuş ve bize özet çıkarmışlar.Türkçe Olimpiyatları’yla ilgili neredeyse her seferinde aynı şeyleri söylüyorum. Fakat hakikaten önemli olduğu düşüncesindeyim. Bu çocuklar bize bizi getiriyor. Unutmaya yüz tuttuğumuz değerlerimizi hatırlatıyorlar. Kaybolma kertesine gelmiş türküleri gün yüzüne çıkarıyorlar. Belki hiç okumadığımız şiirleri şuuraltımıza emanet edip gidiyorlar. Yahya Kemal’i kendi çocuklarımızın anlamakta zorlandığı günleri yaşıyoruz. Mehmet Akif’e başka bir lisanın şairi muamelesi yapılıyor neredeyse. Ve binlerce kilometre öteden bir genç geliyor, Mai ve Siyah’tan, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ndan dem vuruyor.Kendi kültürlerini sadece bize değil, 140 ülkeden katılan 2.000 öğrenciye tanıtmaları ayrıca kayıtlara geçirilmeli. Sahne becerileri, bu çocukların ülkelerinin geleceğinde vaat ettiği noktayı işaret ediyor. Ülkelerinin geleceğini inşa edecek nesilden bahsediyoruz. Danimarkalı Bangladeş’i ‘arkadaş’ından dinliyor. Endonezyalı Kongo’yu ilk elden öğreniyor. Rus genci Amerikalı akranıyla aynı şarkıya eşlik ediyor. Evrensel barışa giden yolda, bundan daha iyisi var mı?
↧