Herkesin kulağı Başbakan Erdoğan’ın söyleyeceklerinde. Çünkü tansiyonu düşürecek olan o. Fas ve Cezayir programları çok yoğun geçtiği için Erdoğan’la bir araya gelemedik.Kuzey Afrika gezisinin son durağı Tunus’ta konuşuyoruz. Önce kısa bir kahvaltı, ardından sohbet... Erdoğan konuşurken rahat. Olaylardan dolayı endişe ve kaygı içinde değil. ‘Türkiye’deki olayları dışarıdan nasıl gördüğünü’ sorduk. ‘Dışarıdan bakmıyorum. Türkiye ile iletişim halindeyiz. Sürekli arkadaşlarla irtibat halinde oldum’ dedi. Yakından takip etmemesi düşünülemez zaten. Olayları analiz ederken uzun uzun Gezi Parkı’nı, Topçu Kışlası’nın tarihini anlattı. Taksim Platformu’nun taleplerini ‘kabul edilemez’ buldu. Gezi Parkı için referanduma karşı çıkmalarını anlamakta zorlandı. ‘Dünyada biber gazının yasak olduğu ülke yok’ dedi. Ağaçların sökülmesine samimi olarak itiraz edenlerle ortalığı yakıp yıkanları birbirinden ayırdı. Sık sık ‘76 milyon vurgusu’ yaptı. ‘Ben milletimizin hizmetindeyim’ dedi. Hükümet icraatlarından örnekler verdi. Şehirlere hizmet götürürken siyasi eğilimlerine bakmadıklarını anlattı. ‘Demokratik taleplere canımız feda’ dedi. Ardından ‘Onların güvenliğini sağlamak bizim görevimiz’ diye de ekledi. Olaylar farklı boyuta taşındı. ‘Kalabalığı istismar eden, tohumlama yapan gruplar var’ dedi. Gezi Parkı ile ilgisi olmayan diğer şehirlerin niye dahil olduğunu sordu. ‘Özellikle de Hatay’ dedi. Erdoğan, iki-üç ay önce ‘kaos eylemleri’ için istihbarat aldıklarını söyledi. Ancak olayların Gezi Parkı’ndan çevre duyarlılığı üzerinden patlayacağını hiç tahmin etmediklerini vurguladı. Olayları yöneten derin yapılar söz konusu olabilir mi? Başbakan ‘Onlar üzerinde çalışma yapılıyor. Her şey olabilir’ demekle yetindi. Fazla ayrıntıya girmedi. Ancak hükümetin elinde bazı bilgilerin olduğunu tahmin etmek zor değil. Erdoğan, Yavuz Sultan Selim’i Osmanlı padişahları içinde özel bir yere oturtuyor. Nedeni ise kısa ömrüne olağanüstü başarılar sığdırması. Padişahlığı 8 yıl. Fetihlerle dolu. Ve bir de mütevazılığına hayran olduğunu söyledi. Bir rivayete göre kulağındaki küpelerin kölelikten mülhem olduğunu hatırlattı. Son dönemde otoriterleştiği eleştirilerine ‘Nasıl?’ diye sordu ve ekledi: ‘Kimi astık kimi kestik? İsteyen parti kurabiliyor. Darbe girişimlerine hedef oldum. Partime karşı kapatma davası açıldı. Yargı içinde kaldık. Kitlemizi sokağa dökmedik.’ Başbakan, Alevi kesimin Tunceli ve Niğde üniversitelerinin adının Hacı Bektaş Veli ve Pir Sultan Abdal olarak değiştirilmesi taleplerine sıcak. ‘Olabilir’ dedi. Erdoğan’ın mesajları gidişat için önemli. Bir duruşu var. Onu değiştirmesi zor. Benim gördüğüm samimi itirazlara, haklı taleplere cevap vermeye açık... Seyahatlerde zaman zaman ilginç hikayelerle karşılaşırım. Bu kez Cezayir’in ikinci büyük şehri Oran’dan. Orada gördüm onu. Adı Adil Bayram. Ağrı Eleşkirt’ten... Liseyi memleketinde bitirmiş. Ve bir anda kendini Oran’da bulmuş. 17 yıl olmuş. 1990’lar Cezayir’de karmaşanın hüküm sürdüğü yıllar. İç savaşta on binlerce Cezayirli hayatını kaybetti. O acıların hâlâ derin izlerini sokaktaki insanın yüzünde görmek mümkün. Oran, başkent Cezayir ve diğer şehirlere göre nispeten daha sakinmiş. Tercih sebebi o yüzden. Adil Bayram, üniversiteyi burada okumuş. İngiliz dili ve edebiyatı... 1995’te memleketinden çıkarken tek kelime yabancı dil bilmiyordu. Bugün İngilizce, Arapça, Fransızcayı ana dili gibi konuşabiliyor. Fransızca mı? Cezayir’de Arapçadan sonra en çok konuşulan dil. O yüzden. Adil burada evlenmiş. Eşi Cezayirli orta halli bir ailenin kızı. 4 çocukları var. Hem eşine hem çocuklarına Türkçe öğretmiş. Evde Türkçe konuşuluyor. Oran’da ne mi yapıyor? Ticaret... Hayatından memnun. Türkiye’den okumak için gelen öğrencilerle yakından ilgileniyor. Kısa bir not da Tunus’tan... O kısa ve vurucu cümleyi İhsan Bal’ın köşesinde okudum. Tunus, Arap Baharı’nın yaşandığı ilk ülke. Cumhurbaşkanı Munsif Merzuki’nin USAK konferansında ülkesini anlatırken “Eski tamamen ölmedi, yeni de tamamen doğmadı.” diye bir cümle kullanmış. Sadece Tunus mu?.
Herkesin kulağı Başbakan Erdoğan’ın söyleyeceklerinde. Çünkü tansiyonu düşürecek olan o. Fas ve Cezayir programları çok yoğun geçtiği için Erdoğan’la bir araya gelemedik.Kuzey Afrika gezisinin son durağı Tunus’ta konuşuyoruz. Önce kısa bir kahvaltı, ardından sohbet... Erdoğan konuşurken rahat. Olaylardan dolayı endişe ve kaygı içinde değil. ‘Türkiye’deki olayları dışarıdan nasıl gördüğünü’ sorduk. ‘Dışarıdan bakmıyorum. Türkiye ile iletişim halindeyiz. Sürekli arkadaşlarla irtibat halinde oldum’ dedi. Yakından takip etmemesi düşünülemez zaten. Olayları analiz ederken uzun uzun Gezi Parkı’nı, Topçu Kışlası’nın tarihini anlattı. Taksim Platformu’nun taleplerini ‘kabul edilemez’ buldu. Gezi Parkı için referanduma karşı çıkmalarını anlamakta zorlandı. ‘Dünyada biber gazının yasak olduğu ülke yok’ dedi. Ağaçların sökülmesine samimi olarak itiraz edenlerle ortalığı yakıp yıkanları birbirinden ayırdı. Sık sık ‘76 milyon vurgusu’ yaptı. ‘Ben milletimizin hizmetindeyim’ dedi. Hükümet icraatlarından örnekler verdi. Şehirlere hizmet götürürken siyasi eğilimlerine bakmadıklarını anlattı. ‘Demokratik taleplere canımız feda’ dedi. Ardından ‘Onların güvenliğini sağlamak bizim görevimiz’ diye de ekledi. Olaylar farklı boyuta taşındı. ‘Kalabalığı istismar eden, tohumlama yapan gruplar var’ dedi. Gezi Parkı ile ilgisi olmayan diğer şehirlerin niye dahil olduğunu sordu. ‘Özellikle de Hatay’ dedi. Erdoğan, iki-üç ay önce ‘kaos eylemleri’ için istihbarat aldıklarını söyledi. Ancak olayların Gezi Parkı’ndan çevre duyarlılığı üzerinden patlayacağını hiç tahmin etmediklerini vurguladı. Olayları yöneten derin yapılar söz konusu olabilir mi? Başbakan ‘Onlar üzerinde çalışma yapılıyor. Her şey olabilir’ demekle yetindi. Fazla ayrıntıya girmedi. Ancak hükümetin elinde bazı bilgilerin olduğunu tahmin etmek zor değil. Erdoğan, Yavuz Sultan Selim’i Osmanlı padişahları içinde özel bir yere oturtuyor. Nedeni ise kısa ömrüne olağanüstü başarılar sığdırması. Padişahlığı 8 yıl. Fetihlerle dolu. Ve bir de mütevazılığına hayran olduğunu söyledi. Bir rivayete göre kulağındaki küpelerin kölelikten mülhem olduğunu hatırlattı. Son dönemde otoriterleştiği eleştirilerine ‘Nasıl?’ diye sordu ve ekledi: ‘Kimi astık kimi kestik? İsteyen parti kurabiliyor. Darbe girişimlerine hedef oldum. Partime karşı kapatma davası açıldı. Yargı içinde kaldık. Kitlemizi sokağa dökmedik.’ Başbakan, Alevi kesimin Tunceli ve Niğde üniversitelerinin adının Hacı Bektaş Veli ve Pir Sultan Abdal olarak değiştirilmesi taleplerine sıcak. ‘Olabilir’ dedi. Erdoğan’ın mesajları gidişat için önemli. Bir duruşu var. Onu değiştirmesi zor. Benim gördüğüm samimi itirazlara, haklı taleplere cevap vermeye açık... Seyahatlerde zaman zaman ilginç hikayelerle karşılaşırım. Bu kez Cezayir’in ikinci büyük şehri Oran’dan. Orada gördüm onu. Adı Adil Bayram. Ağrı Eleşkirt’ten... Liseyi memleketinde bitirmiş. Ve bir anda kendini Oran’da bulmuş. 17 yıl olmuş. 1990’lar Cezayir’de karmaşanın hüküm sürdüğü yıllar. İç savaşta on binlerce Cezayirli hayatını kaybetti. O acıların hâlâ derin izlerini sokaktaki insanın yüzünde görmek mümkün. Oran, başkent Cezayir ve diğer şehirlere göre nispeten daha sakinmiş. Tercih sebebi o yüzden. Adil Bayram, üniversiteyi burada okumuş. İngiliz dili ve edebiyatı... 1995’te memleketinden çıkarken tek kelime yabancı dil bilmiyordu. Bugün İngilizce, Arapça, Fransızcayı ana dili gibi konuşabiliyor. Fransızca mı? Cezayir’de Arapçadan sonra en çok konuşulan dil. O yüzden. Adil burada evlenmiş. Eşi Cezayirli orta halli bir ailenin kızı. 4 çocukları var. Hem eşine hem çocuklarına Türkçe öğretmiş. Evde Türkçe konuşuluyor. Oran’da ne mi yapıyor? Ticaret... Hayatından memnun. Türkiye’den okumak için gelen öğrencilerle yakından ilgileniyor. Kısa bir not da Tunus’tan... O kısa ve vurucu cümleyi İhsan Bal’ın köşesinde okudum. Tunus, Arap Baharı’nın yaşandığı ilk ülke. Cumhurbaşkanı Munsif Merzuki’nin USAK konferansında ülkesini anlatırken “Eski tamamen ölmedi, yeni de tamamen doğmadı.” diye bir cümle kullanmış. Sadece Tunus mu?.