Toplumsal kutuplaşma, siyasî görüş ayrılıklarının çok ötesinde bir kavramdır ve demokratik gelişmenin engellenmesine sebep olan bir anlam taşır.Etnik mesele etrafında bir toplumsal kutuplaşmanın belirmesi ihtimali düşündürücü bir hal almışken, hayat tarzı farklılığıyla ilgili bir toplumsal kutuplaşmanın daha kendini hissettirmesi çok karmaşık sıkıntılar yumağının meydana gelmesi açısından endişe verici bir olumsuzluktur. İki kutuplaşma arasındaki ilişkilerin nasıl seyredeceğinin girift bir karakter taşıması da ayrı bir komplikasyon kaynağı gibidir.27 Mayıs sabahı babamı ilk defa ağlarken görmüştüm; fakat birçok evde de bayram yapıldığını biliyordum. Liseye gidiyordum; olup bitenlere üzülen bir tek sınıf arkadaşım vardı. Nurettin Topçu’nun dışında bir tek de öğretmen. Diğerleri bayram havası içindeydi. Toplum öylesine derinden kutuplaşmıştı. 27 Mayıs sabahı bayram yapanların çoğu İmralı infazlarında da pek üzülmediler. Bu çok kahredici ve içimizi çok acıtan bir durumdu.Sağlıklı demokrasilerde, siyasî ayrılıklar ve farklılıklar, toplumsal kutuplaşmalara dönüşmez. Çünkü hem siyasetçiler aşırı gerginliklere sebep olacak davranışlarda bulunmaz; hem de toplum, bu davranışlara prim vermez. Amerika’da yıllardan beri Cumhuriyetçiler ile Demokratlardan oluşan ikili bir yapı var, fakat aralarında ciddi kavgalar görülmez. Hırçın ve incitici üsluplar kullanılmaz. Avrupa’da da öyledir. Ne yazık ki bizde öyle olmuyor, olamıyor. Siyasî farklılıklarımız, demokratik ortak paydaya zorlayan gerilimlere çok çabuk dönüşüyor.Gençliğimde şöyle bir duygu taşırdım: “Tuttuğum partiyi, sevdiğim lideri herkesin tutmasını ve sevmesini isterim. Ama şunu da isterim: Tutmayanlar ve sevmeyenler de çok kızmasın, nefret etmesin.” Bunu sağlayıcı dikkatlere de önem verilmeli. İşin içine nefsaniyet girerse ölçü kaçar, kutuplaşma benzeşmeleri başlar; “sen yaparsan, ben de yaparım” denilmeye başlayınca, birleştirici pozitif paydalardan uzaklaşılır ve kavga ettiren negatif etkiler devreye girer. İnsan düşünce ve çözüm üretemez hale gelir. İstemeden, farkına varmadan bir çıkmaza düşülmüş olur. İdeolojilerin dolaylı yoldan yaptığı da budur.Her şeyden önce, demokratik ilkelere ve esaslara uygunluk çerçevesine bağlı kalmak gerekir. Muhalefet de iktidar da hata yapabilir. Fakat o çerçevenin dışına çıkılmadıkça, bu hatalar kendi varlıklarıyla sınırlı kalır. Hatalar hem yapılabilir, hem düzeltilebilir; demokrasi zaten bunun için vardır. Bir siyasî iktidar belli konularda hata yapıyorsa; muhalefet eleştirir, medya eleştirir, sivil toplum kuruluşları eleştirir. Hatasını düzeltmiyor ise, bir başkası seçilir ve o gelip düzeltir. Demokrasi budur, bunun için vardır. Topçu Kışlası’nın tarihî-estetik-mimarî bir değeri olmadığı, yapıldığı zaman Taksim’in şehir dışı bir alan durumunda bulunduğu, şimdi şehrin merkezine bir kışla yapmanın sadece bu sebeple hiç rasyonel sayılamayacağı, bu projeden vazgeçilmesi gerektiği etraflıca anlatılabilirdi. Bunu iktidarın değişmesi için bir gerekçe olarak kullanmak ve sokaklara dökülüp anti-demokratik şiddet hareketlerine girişmek, izah edilemez bir durumdur. İktidarlar sokakta değil, sandıkta değişir. Bu basit ama her an hatırlanması gereken çok önemli bir gerçektir.... Meseleler ne olursa olsun, kutuplaşma gerginliğinin azaltılması şarttır. Bunun için de, bir “üslup ve tavır” yumuşaması, hiç değilse nisbî olarak böyle bir değişimin sağlanması ihtiyacı görmezlikten gelinemez. Herkesin bilmesi gereken hakikat şudur: İtidalsiz hiçbir şey olmaz; ne sevgi, ne düşünce, ne mutluluk, ne de demokrasi.
↧