Quantcast
Channel: ZAMAN-YAZARLAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Leyla İpekçi - Anıların ağacından...

$
0
0
Gezi yerine George Moustaki’yle başlasam... Bir süre önce ölen Fransız ozan, gençliğimden kalma bir ‘arkadaş’tı. Öldüğünden beri onu hakkıyla anmayı erteledim. Nedense böyle oluyor hep.Üniversite yıllarımdan kalma ve uzun zamandır görmediğim arkadaşlarım vefat ettiğinde de yas tutmayı erteleme ihtiyacı duyuyorum. Belki yitip giden, artık bambaşka bir dünyada kalan duygularımızı hatırlamak içini yakıyor insanın. Belki anılar da yaşlanıyor ve onlarla karşılaşmak için fazladan bir dinçlik gerekiyor insana, yakalamanın kolay olmadığı...Moustaki’nin Le Meteque’ini dinlerken (ki çok uzun zamandır dinlememişim) tam böyle hissettim işte. Fransızca, gençliğimde şarkı söylediğim, günlük tuttuğum, rüya gördüğüm, hatta şiir yazdığım dil. Ozanlarıyla, filozoflarıyla, toplumbilimcileriyle, şairleriyle... Anadilimde olgunlaşacağım günlere dek, farklı dünyalarda beni gezdiren ilk yabancı dilim. Hayatın anlamı üzerine düşünmeye başladığımda 68 ruhunun kuşattığı dünyanın Fransız hocalarımızdan duyduğum gibi hep böyle döneceğini sanırdım. Defalarca başka biçimlere, başka vakitlere evrildi, dört yönden esen rüzgârlarıyla.Umutların, hüzünlerin, hayal kırıklıklarının, acıların belki dili yoktur ama her kuşak, kendi döneminin sözcükleriyle sonraya tanıklık bırakmak ister kendi dünyasını. Çünkü onun cilası tam silinmemiş taşlarında bir masumiyet izi kalır hep. Geçmiş; ona sığınabilme ihtiyacımızı karşılamak için hep daha masum gelir bize.Bugün, sanal ortamda yaşıyoruz tanıklıklarımızı. Moustaki’nin biraz bohem, biraz romantik ruh halini yansıtan ozanlar, bugünün küresel mega kentlerinde kötü bir taklit olarak kaldılar çoktan. Gezi eylemcileri Brezilya Sao Paulo’daki metro ve tren bileti ücretlerinin artışına itiraz eden eylemcilere esin verebiliyor, bazılarının elinde Türk bayrağıyla çekilmiş görüntüler şaşırtmıyor artık insanı. Ne de Makedonya’da Erdoğan’ı öven kalabalıklar... Küreselleşme, mesafeleri ve sınırları muğlaklaştırıyor. Ucu bucağı yok. Ölçüsü, kriteri, süreci de yok. Zaman ırmağı gibi akıyor, akıyor. Peşine takılan ne varsa, kendine katarak. Hızla dönüştürüyor her şeyi. Bazen belirsizleştiriyor, bazen de belirliyor tam aksine. Çok fazla, çok çeşit var her şeyden. Bir oluyor bazen hepsi. Moustaki’li anılarımdan kalan dünyanın dalları –orada değilim ama- bugünün Gezi Parkı’na da sarkıyor.Sebebi ve failleri kıyamete dek saklı kalacak katliamların, iç savaşların, işgallerin, sürgünlerin dünyası hep aynı yönde dönüyor çünkü. Yeni ile eski arasında sadece bir ambalaj farkı var. Artık biliyorum; söz konusu insan olduğunda, tüm evrimler beşeriyetin nefsinde birleşiyor. Şiddetin gereçleri değişiyor yalnızca, moderni muhafazakârı olmuyor ama.Metropol parkında evet yeşilin bütün ara tonları, toprağın derinliklerinde birleşen bütün kadim kökler, eylemdeki farklı meşrepler tek bir ağaç oluyor. Ve fakat sonra dünyayı kuşatan asfalta, betona, kat otoparklarına, hormonlu gıdalara, endüstriyel gıdalara, harcadıkça kazandıran puanlara, reiki seanslarına, hobi kurslarına doğru, geldiği yatağa çekiliyorlar yeniden... Ve sonra da hormonlu, sentetik, yeniden yapılandırılmış, genleriyle oynanmış bir insan türüyle dönmekte olanın aslında aynı dünya olduğuna dair... Sezgiler, tahminler, kuşkular, çekinceler, evhamlar devam ediyor.Ruhun gerçekliğini bize saklı bir bilgiyle halen kaldırıyor her seferinde dünya. İçimizdeki evrenselliğin anadiliyle bu küresel ırmakta ne kadar akabiliriz; biz sadece tahmin edebiliyoruz. Dünyanın tırnak içindeki o masum dönemlerde, esinlerini Moustaki’den alan, bugünün kamil şairi Hilmi Yavuz’un dizelerine götürdü beni kürsel ırmakla yeşillenen park. Nereden nereye... Hilmi hocanın en sevdiğim döneminin şiirlerini, yazıma oturmadan önce önümde buluverdim. Bu şair de o ozan da aynı anıların bahçesinden sarkıyor bugünüme! Bugün artık Moustaki’nin şarkısındaki gibi sıklıkla rüya göremeyen, bütün yazların güneşinde ısınamayan... Ve her günü sonsuz bir aşka çeviremeyenler için gelsin: Doğu Şiirleri’nden bir ‘doğunun gurbetçileri...’“biz bir talanla başladık kendimize / bundan böyle acının/ ekmek ve tuz/ konaklarından geçer yolumuz / ölüm çarktır, sevda direk/ uçsuz bir gurbete bağdaş kurduğumuzda / ve mahsus selam diye söylenerek / bir ağıda dürülür mektubumuz/ acı biziz, biziz yine / bozguna bağlıyız, yola mahkumuz. l.ipekci@zaman.com.tr

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue