Aynaroz Yarımadası’ndaki Simeonos Petra Manastırı Başkeşişi Eliseos ile de bir görüşme yaptık… Dedi ki: “Avrupa’nın Müslümanlara ihtiyacı var.İslâm, Avrupa’nın unuttuğu manevî değerlere dönmesine vesile olacak… Maalesef Avrupa, İslâm’ı ve Müslümanları bir tehdit olarak görüyor. Halbuki, ihtiyaç duyulan değerlere kavuşmasına köprü olacağını düşünüyorum.” Ben de, “2001 yılında Köln’de görüştüğümüz bir Alman siyasetçisine göçmenlere karşı tavırlarını sormuştum. Bir İtalyan bir Polonyalı ile müştereklerinin olduğunu ama Türklerle pek ortak yanlarının olmadığını söylemesi üzerine, ‘Pek çok müştereklerimiz var. Önce hepimiz Hz. Adem’in evlâtlarıyız. Mukaddes kitaplarda geçen peygamberlere inanıyoruz. Hz. Meryem ve İsa’yı seviyoruz. Sizde de olan oruca saygılıyız. Hatta Ramazanlarda komşularımızı iftara çağırıyoruz. Sizin de kabul ettiğiniz Hz. İbrahim’den kalan kurbanı kesiyor ve komşularımıza kurban eti dağıtıyoruz. Sizin de kabul ettiğiniz Nuh Tufanı hatırası olarak aşure yapıp komşularımıza dağıtıyoruz. deyince bana ‘ Bizimkiler bunları unutmuştu. Ne güzel siz hatırlatıyorsunuz!.. demişti.” dedim. Eliseos dedi ki: “Gürcistan Patriği Kahire’ye gitmiş. Sabah namazı vakti ezanı dinlemiş. Sonra beş vakit ezanlar ve camilerde kılınan namazların devam ettiğini öğrenince ‘Müslümanlar ibadette bizden çok ileri’ demiş. Tiflis’e dönünce on bin kişiyi toplayıp bu durumu anlatmış ve ‘Aslında bizde de 8 vakit ibadet var. Biz 7 vakit ibadet edelim.’ demiş. Hatta bu vakitleri ve bu vakitlerde okunacak duaları bir kitapta toplayıp onlara dağıtmış. İşte bu Müslümanların hatırlattığı bir güzellik. Aynı şey Avrupa içinde söz konusu.” Sonra şunları söyledi: “Özgürlük ve adalet olmadan ilerleme, araştırma ve gelişme olmaz… İki manastır arasında Osmanlı döneminde burada arazi ihtilafı olmuş. Onun için mahkemeye Selânik’e gitmişler. Her iki taraf delillerini ve belgelerini Kadı’ya arz etmişler. Kadı dinledikten sonra, bir tarafın arazideki ağaçları kestiklerini öğrenmiş. Onlar ‘Çok kızdık, buramıza kadar geldi, dayanamadık kestik demişler.’ Kadı: ‘Peki o ağaçları siz mi dikmiş ve yetiştirmiştiniz?’ diye sormuş. ‘Hayır’ demişler. Kadı, ‘Öyleyse o arazi sizin olamaz. Çünkü sizin olsaydı, o ağaçlara siz emek verseydiniz, kesmeye eliniz varmazdı’ demiş. Ve araziyi öbür tarafa vermiş.” Ben de dedim ki: “İsviçre’de Yargıtay binasını ziyaret etmiştik. Bir odanın duvarında tarihî resimler vardı. Bir tanesi Hz. Süleyman ile ilgiliydi. İki kadın bir çocuk için Hz. Süleyman’a başvurmuşlar. O da mahkeme kurmuş. İkisi de çocuk benim deyip kendilerince delil getiriyorlarmış. En sonunda Hz. Süleyman Aleyhisselâm demiş ki: ‘İkiniz de haklı görünüyorsunuz. Onun için çocuğu ikiye bölüp yarısını birinize öbür yarısını da öbürünüze vereceğim.’ demiş. Bunun üzerine kadınlardan birisi ‘Tamam adalet yerini bulsun!..’ derken, öbürü ‘Hayır bölünmesin, ben hakkımdan vazgeçiyorum.’ demiş. Hikmet sahibi Hz. Süleyman Aleyhisselâm, birinci kadına ‘Bunu sen doğurmadın, sen doğursaydın onun kesilmesine razı olmazdın.’ Öbür kadına ‘Bu çocuk senin… Senin olduğu için onun kesilmesine canın dayanmadı.’ demiş.” dedim. Bugün Yunanistan siyasileri ile manastırların bir problemi çıkınca manastırlar, hemen Osmanlı fermanlarını delil olarak gösteriyorlar…
↧