Elimizde her türlü imkan olsaydı ve bir ülkeyi tepeden tırnağa kurgulama hakkına sahip olsaydık acaba nasıl bir ülke oluştururduk? Nasıl şehirler, nasıl okullar, nasıl kurumlar, nasıl yollar yapardık? İnsanların nasıl olmalarını isterdik acaba? Neye inanmalarını, hangi öğretileri benimsemelerini, dünyaya nasıl bakmalarını arzu ederdik? İstediğimiz yönetim biçimini kurmamız mümkün olsaydı, nasıl bir yönetim modeli oluştururduk?Bizi bu kurguyu yaparken harekete geçiren şey ne olurdu? Yönetme isteğimiz mi, adalet duygumuz mu, iktidar merakımız mı? İşte bu soruya vereceğimiz cevap, kurguladığımız ülkenin nasıl bir yöne evrileceğini de gösterecektir. Kapalı kapılar ardında tek başına kaldığımızda bu soruya nasıl bir cevap verdiğimiz, hayal ettiğimiz ülkenin de cevabı olacaktır.Eğer şartlar sizin lehinize gelişmiş olsaydı, bütün fırsatlar elinizin altında bulunsaydı, nasıl bir ülke kurgulardınız? Kendi ütopyanız nasıl bir yer olurdu yani? Böyle bir imkan sanıyorum sadece bilgisayar oyunlarında mümkün olabilir. Hele Türkiye gibi binlerce yıldır geçiş koridoru üzerine kurulmuş, onlarca farklı etnik ve inancı barındıran, onlarca farklı dinamiği olan bir ülkede böylesine fırsatlar elde etmek neredeyse imkansızdır. Her şeyi tepeden tırnağa kurgulayabilme, her şeyi kendi istediğine göre dizayn etme fırsatı hiçbir zaman olamayacak. Zaten bu kadar farklılığı yaratmış olan Allah, kimseye böyle bir fırsatı verir mi bilemem? Ama bu kadar farklı insanın yaşadığı bir ülkeyi daha az sıkıntıyla yönetmek, yönetilir hale getirmek elbette ki mümkün. Ancak bu mümküniyet, öncelikle her ferdin kendisi olarak kabul edilmesinden geçiyor.Daha önce defalarca yazmaya çalıştığım bir meseledir bu. Ülkedeki bütün problemler devletin bize bir hayat tarzı dayatmasından kaynaklanıyor. Bir ideoloji gibi nasıl giyinmemiz, neye inanmamız gerektiğine, çocuğumuza neyi öğreteceğimize, kaç çocuğumuzun olacağına varıncaya kadar özel olan her şeyimize müdahale eden devlet, dünyaya ve ahirete nasıl bakacağımıza da kendisi karar vermek istiyor. Hatta ülkede yaşayan herkesin hangi etnik yapıdan olduğunu, neye inanacağını, soy isimlerinin ne olacağını, yaşadığı ilin, ilçenin, köyün ismini bile devlet kendisi belirliyor. Örneğin, yüzlerce yıldır herkesin Tillo dediği bir yeri ilçe yapıyor ve ismini Aydınlar diye değiştiriyor. Bu yetkinliği kendisinde görüyor. Mesela bir ailenin yüzlerce yıldır anılan ismini soyadı olarak kabul etmiyor. Yılmaz, Karaca, Doğan gibi hiçbir kökü olmayan son derece genel geçer bir soy isim veriyor. Sıkıntı da burada başlıyor. Devletin özel hayatımıza müdahil olup bize bir kimlik dayatması yaptığı her dönem, Türkiye zor süreçlerden geçiyor.Bu konu, terör meselesinin çözümü için harekete geçen akil insanların hazırladıkları raporlara da yansıyor. Sahaya inen akil adamların neredeyse hepsinin ortak kanaati, ülkedeki temel problemlerin çözümü için yeni bir anayasa ve özgürlüklerin genişletilmesi gerektiği yönünde. Özgürlüklerin genişletilmesini aslında devletin kendi alanlarına çekilmesi ve herkesin kendi kimliğini ve inancını kendisinin tanımlamasına fırsat verilmesi olarak anlayabiliriz.Gezi Parkı olaylarının altında yatan sebeplerden birisi de devletin özel hayata müdahale ediyor ya da edecek olması algısıdır. Bunun gerçekliğini tartışmıyorum. Ama devlet, 90 yıldır elini ısrarla çekmediği özel hayatımızdan bundan böyle çekildiğini kalın çizgilerle deklare etse, son dönemdeki rahatsızlıklar kendisini bu şekilde gösterme ihtiyacı hissetmeyecek. Devletin ülkedeki huzursuzlukları temelden çözmek için yapacağı en iyi şey, insanların özel hayatından çekildiğini ve ülkede herkes için adaleti sağladığını göstermek olacaktır.
↧