Sevgili okurlarım, bu yazı bundan tam 2 yıl önce, 18 Mayıs 2011 tarihinde, yine bu sütunlarda yayımlanmıştı. ‘Gördüğüm lüzûm üzerine’ tekrar yayımlıyorum;- özellikle son altı paragrafının daha dikkatle okunması ricasıyla [H.Y].“İstanbul’da, biri Avrupa, öteki Asya yakasında iki yeni şehir nasıl inşa edilecek? Bir yazımda bu soruyu sormuş, nasıl bir anlam rejimi ile kurulacaklarını öğrenmek istemiştim. Bu şehirler, Sedad Hakkı Eldem’in Akademi Dergisi’ne yazdığı ‘50 Yıllık Cumhuriyet Mimarlığı’ başlıklı yazısında belirttiği gibi, ‘damsız esmer binalar, akasya dizili cetvel caddeler’le başlayan Cumhuriyet dönemi şehirleşmesinin bir devamı mı olacak? Tek parti iktidarını temsil eden Hükümet Konağı’na çıkacak biçimde düzenlenmiş olan iki yanı akasya ağaçlı cetvel caddeler! Cumhuriyet şehirleri, eğer bir metaforla anlatılacaksa, bu metafor, ‘cetvel’ olmalıdır. Scott Lash, Ortaçağ Avrupa şehirlerini bir metaforla ifâde etmek gerekirse, bunun bir ‘labirent’ olacağını bildirir. Ben de, modern şehirler için bir metafor sözkonusu edilirse, bu metafor ‘cetvel’dir, diyorum. Ortaçağ Avrupa şehir sokaklarının [ortaçağ şehirlerinde henüz cadde yoktur!] dar, girift ve nereye çıkacağı belli olmayan labirent benzeri yapısıyla, modern Avrupa şehirlerinin neredeyse cetvelle çizilmiş gibi düz ve geniş caddeleri tam bir tezat teşkil ederler. Kısaca şu: Geleneksel şehircilik, ister Avrupa’da, ister Osmanlı’da olsun, labirent metaforunu, modern şehircilik de, cetvel metaforunu öne çıkarır. Geleneksel şehri, labirent; modern şehri de cetvel temsil eder. Modern şehirlerin hem inşası sürecinde, hem de geleneksel olanın imhası sürecinde, cetvel belirleyicidir. İlginç olan, Celal Esat [Arseven] Bey’in ‘Eski Galata ve Binaları’nda, ‘mühendislerin gaddar cetvelleri’nin çizdiği sınırlar içinde bulundukları için ‘mahv ve nâ-bedîd olmaya mahkûmiyetten kurtulamayan âsâr-ı atîkanın bu suretle ortadan gaib oluşları’ndan söz etmesi boşuna değildir. Tıpkı Paris’in büyük bulvarlarını açan Baron Haussmann gibi, 1950’den sonra Adnan Menderes’in İstanbul’da başlattığı hummalı imar faaliyetlerinde de cetvel kullanılmıştır. Evet, cetvel! Modern şehir kurulurken nasıl cetvel caddeler [Sedat Hakkı Eldem’in ‘akasya dizili cetvel caddeler’i] açılmışsa, geleneksel şehirdeki ‘âsâr-ı atîka’ da, tıpkı onun gibi cetvel kullanılarak [Celal Esat Bey’in ‘gaddar cetveller’i] yok edilmişlerdir. Modern şehirlerin inşası gibi, geleneksel şehirlerin imhası da, cetvellerin marifetidir;-‘gaddar cetveller’in! Sedad Hakkı Eldem, aralarında Osmanlı mimarisinin anlam rejimleri konusunda radikal farklılıklar bulunsa da, Turgut Cansever’le aynı kanıdadır: Şehrin dizaynına hâkim olan zihinsel arkaplanın, konutla tabiat’ın bütünleşmesi olduğu! Eldem, kışkırtıcı bir tespitte de bulunuyor: Osmanlı şehirciliğinde ev dokusunun Avrupa’dakinden çok daha değişik bir düzene sahip olduğunu belirttikten sonra şunları yazıyor: ‘[Osmanlı] şehirler[i], 19. yüzyıl Avrupa anlayışına göre bir taş yığını değildir. Evler, aksine, bahçeler ve bol yeşillik ile çevrilmiştir. Denebilir ki, her evin bahçesi vardır. Kent, bir bahçe kentidir. Türk şehircilik anlayışının en büyük karakteristiği işte budur.’ Eldem Hoca’ya göre, Avrupa şehirlerinde 18. ve 19. yüzyıllarda tabiat’a dönüş ve tabiat’ı koruma eğilimleri, ‘gittikçe daha fazla güç kazanıp ‘bahçe mimarîsinden kent mimarîsine’ geçilmesini mümkün kılar ve ‘garden-city’ denilen Bahçe-Kent kavramını yarat[ırken]’, biz, ne yazık ki, ‘var gücümüzle kentlerimizin bu aranan özelliklerini yok etmek gayretine düş[müş] ve İstanbul gibi bir kentimizi taş yığını durumuna sok[muş]’ bulunuyoruz. Hazîn, çok hazîn! Çok önemli bir başka mesele de, Avrupa’da 18. ve 19. yüzyıllarda başlayan tabiat’a dönüşün, şehrin genel anlamda yerleşim konseptini nasıl belirlediğidir. Sedad Hakkı Eldem hoca ‘Bahçe Kent’i hayata geçirmek amacına ulaşmak için ‘yer yer satelit kentler biçiminde az yoğunluklu mahalle toplulukları (neighborhood) oluşturul[duğunu]’ bildiriyor. İbretlik bir durum: Avrupa şehirleri, modernliğin simgesi olan beton ve ‘taş yığını’ cetvel-şehircilik anlayışından vazgeçip tabiat’a dönerken, biz tabiat’ı yok ederek şehirlerimizi taş yığınına dönüştürüyor; Avrupa yerleşim konseptinde az yoğunluklu mahalle toplulukları düzenini inşa ederken, biz ‘gaddar cetveller’le geleneksel mahalleleri yok ediyoruz! Bu ne biçim Avrupalılıktır, Ya Rabbi! Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul ‘ikizler’ini inşa etmeden bu meseleleri etraflıca tartışmak durumundadır! Yoksa muhalefetin, ‘yandaşlarına rant sağlamak için yapıyor bunları!’ eleştirisinden, asla kurtulamaz!” 19 Haziran 2013 için not: ‘Tarihi, tekerrür diye ta’rif ediyorlar// Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?’ [Mehmet Akif]
↧