Gezi Parkı, gerçek gündemi gölgede bıraktı.Türkiye’nin yakıcı gündemi, yani Barış Süreci kendi mecrasında çözüme doğru emin adımlarla ilerliyor. Şiddet sona erdi ve siyasetin kapıları sonuna kadar açıldı. Memleketimizin dağlarına barışın sükuneti egemen olurken, salonlarda ateşli şekilde siyaset tartışılıyor. Diyarbakır’da hafta sonu toplanan “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı” geldiğimiz aşamayı gösteren önemli işaretler verdi. “Öcalan’ın talimatı” ile başlayan konferanslar serisinin ilki bundan önce Erbil’de yapılmıştı. Diyarbakır’daki toplantının adından, izlenen stratejiye kadar yapılan işler artık çok açık şekilde yürütülüyor. Kürt siyasetçiler bir ulusal birlik ve bunun için bir ulusal bilinç oluşturmaya ve bu ulusun kendi kaderini tayin etmesine çalışıyorlar. Ama Kürtler, bağımsız iradeleri ile baş başa kalınca seperatistlerden farklı bir istikamete yöneliyor. DTK adını, bu konferansta “Ulusal Meclis” olarak değiştirdi. Kısaca “Bağımsız Kürdistan”a giden yolun taşlarını döşüyorlar. Kürt ulusal kimliğinin tesisinden, özerklik, federasyon veya bağımsızlığa ve oradan da “dört parça” üzerinden Pan-Kürdizm hedefine uzanan hayaller sıra sıra tartışılıyor. Birliğimiz adına endişeye kapılmaya gerek yok: Alternatifler tartışılıyor ve tüketiliyor.Statü talepleri, Kürtlerin ortak bir gaye ve program etrafında bir araya gelen mütecanis bir siyasî varlık olduğunu varsayıyor. Dışarıdan bakıp da hâlâ “eyvah, Türkiye bölünüyor” diyenlerin bu varsayıma eğilmesi ve gerçekçi şekilde irdelemesi lâzım. Varsayımı test edeceğiniz somut bir soru var: Kurulacak Kürdistan’ın merkezi neresi olacak? Evet, bir Kürdistan mevcut ve eğer bu bölge kendi kimliği, kişiliği ve geleceği hakkında bir karara varacaksa, bağlanacağı bir merkeze ihtiyacı var. Bağımsızlık isteyen Kürt siyasetçilerine siz bu soruyu “Başkent neresi olacak?” diye sorabilirsiniz. Kürt siyasetçiler, kapalı veya açık kapılar arkasında istedikleri kadar devlet yıkıp devlet kursunlar, Kürtlerin ikna olacağı tek seçenek var: Kürdistan’ın başkenti İstanbul olacak.Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünün kaya gibi sağlam teminatı, işte Kürtlerin bu tercihi. Elbette sadece Kürtlerin değil; İstanbul Ortadoğu’da, Balkanlar’da ve Kafkasya’da birçok halkın başkenti. Ayrı ayrı her biri için bu kadar cazip olmasının sebebi de bu. Türkiye’deki Kürtlerin bu tercihini aşacak türden bir Kürt milliyetçiliğini -PKK’yı geçin- o kadar zorlamaya rağmen 90 yılda, devlet bile ortaya çıkarmayı başaramadı.Leyla Zana’nın Diyarbakır’daki toplantıda yaptığı konuşmayı, “eyvah” tripleri atanların dikkatle incelemesi lazım. Artık her düşünce serbestçe dile getiriliyor ve tartışılıyor. Sadece bağımsızlık değil, bunun imkânsızlığı da. Kürdistan’ın bağımsız bir devlet olmasını engelleyen güç, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kanunları veya güvenlik güçleri değil. Leyla Zana, doğrudan Kürtlerin böyle bir talebi olmadığını itiraf ediyor: “Halkın, talepleri öncelikli olmalı. Bugün, referandum olsa ve Kürtlere nasıl yaşamak istiyorsunuz diye sorulursa, halk birlikte yaşamak istediğini söyleyecektir. Herkesin gönlünden bir şeyler geçebilir. Burada günümüzün ihtiyaçları neyse onlar dile getirildi. Bana sorarsanız senin gönlünden ne geçiyor diye, ben ‘bağımsızlık’ derim. Ancak Ortadoğu’nun da dünyanın şartları buna uygun değil. Şartlar ve koşullar düşünüldüğünde gücümüz neye el veriyorsa onu istemeliyiz.” Şartlar değişse bile, Kürtlerin istemediği bir şeyi hangi ayrılıkçı Kürt siyasetçi veya örgüt elde etmeyi başarabilir?Barış süreci için, “Türkiye bölünüyor, parçalanıyor, bileşenlerine ayrılıyor” paranoyasına kapılanlar, bu özgürlük ortamının Kürtleri taşıdığı sınırları görmek zorundalar. Yıllarca Türkiye’yi silah zoruyla bir arada tuttuğunu düşünenler de. Bir yanlış yaptık. Yanlışta ısrar ettik. Hep birlikte ağır bedeller ödedik. Şimdi ayaklarımız yavaş yavaş suya değiyor. Bırakalım bağımsızlığın neden imkânsız olduğuna ve İstanbul dışında bir başkent olamayacağına İsmail Beşikçi’yi Kürt siyasetçiler ikna etsinler.
↧