“Nereye gidiyorsunuz?” (Tekvir 26) Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp, hiç yaşamamış gibi ölenlere hayretle bakıyor Eflatun, gerçek çirkinlik ve ölçüsüzlüğü, ruhun akılsızlığına en büyük misal olarak verirken. Tarih, kirlenmenin seyri… Hayat bir deformasyon kronolojisi aslında. Saflıktan bozulmaya gitmek, arı ve duru olandan lekelenmeye seyrediş. Yalan; en kadim maske… Utanç; umut, inşiraha açılan muhkem kapı. Yalan; kibrin kal’ası, utanç; tevazuun cilası. İnsanlar yanılıyorlar, utanmak zaaf değil meziyet, yenilgi değil zafer, erdemin en sarih göstergesi. “Utanmıyorsan dilediğini yap” diyor Kainatın Efendisi. Utanç hissi, insan olmanın fay hattı, çatladı mı yakındır depremler, sarsıntılar, çöküşler. “Hayâ” diyor, “Hicap” diyor eskiler ve karşısına “utanma, çekinme, tövbe, vazgeçiş” yazıyor. İncecik bir perde olduğunu söylüyor vatan şairi; nice çirkinlikleri kapatabilecek kadar sağlam ve setreden. Yırtıldı mı insanlığın perdesi, korunaksız kalıyor geriye kalan tüm süfli olmayan hasletler. Yaradılıştan hemen sonra, belki de insana verilen ilk nimet, armağan aynı zamanda. Saf olanın sahip olduğu en güçlü silahtır. Allah utanmayla donatarak yaratıyor bizi ve bizler bu hissi körelterek büyütüyoruz çocuklarımızı. Tüm felaketlerin girizgâhıdır utanmazlık, bütün yıkımların başlangıcı. Utanmayı ‘kaybetmek’ gibi gösteriyor modernizm, yenilgi sanmak ne büyük gaflet! Oysa en önemli kazanç en başından. Pervasız bir yüzsüzlük ile boğmaya çalışırız bu ziyneti. Utanç, yitiği günümüzün, kadri bilinmeyen cevher. Kaybeden Yusuf muydu sanki! Utanmak öze dönüş, kendine gelmesi insanın, boş ve yıpratıcı olandan sıyrılıp varlığın elmas hudutlarına iltica etmesi. Bir kere kaybedildi mi, tekrar kazanılması çok zor bir ulviyet tepesi. Vicdanın yarısıdır, pişmanlığın önemli bir parçası utanç. Hüzünden bir önceki durak, ki bu nedenle hep yakışır insan olana. Sinmişlik, korkaklık ile karıştırılır genelde ve bir erdemden ziyade zaaf olarak gösterir çağdaş dünya utanmayı. Ne büyük yanılgı! Utanmak; yüksek karakterlerin meziyeti, kibir; adi ruhların… Utanmıyorsak durum vahim demektir. Yalancı yalanından, zalim zulmünden, kibirli kibrinden dolayı övünmeye başlamışsa gökyüzümüzdeki kocaman tehlike çanı çalmaya başlamış demektir. Böbürlenme düşük ruhlara ait bir seciye! Utanmak, maskeleri çıkarıp atmak, nasırlaşmış deriyi inceltmek, kızarmak edebin can yakan ateşiyle. Nişanesi en ulvi allıktır yanaklarda. Aristo, insandaki en güzel emareye utandığında yüzün kızarmasını gösterir. Yüzden avuçlara düşerse bu kor, tutmak hiç de kolay değildir. Büyük cüsselerin işi bu nedenle. Ne diyor şair? “Öyle bir devim ki ben hakikatte cüceyim./ Bir delik gösterin de utancımdan gireyim.” Utanmak bir yürek yutkunması, bir vicdan dökülmesi aynalara. Güçlü bir idrak yansıması, hicabın en katıksız göstergesi. İmanın en güzel rüknü. Onsuz karakter boş bir çuval, nasırlanmış utanç hissi insanlığın önüne açılmış en büyük tuzak. Utanç bir kurtuluş umudu, tahlisiye simidi. Ingmar Bergman’a soruyorlar; “Gidişat kötü, dünya nasıl kurtulacak?” Hüzünleniyor ve şöyle diyor: “Dünyayı ancak utanç kurtarabilir!” Varlığın en güçlü emaresi utanç.Utanıyorsak umut var demektir…
↧