Quantcast
Channel: ZAMAN-YAZARLAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Saruhan Özel - Bankaların önü açık; kullanabilirlerse!

$
0
0
Bir bankacılık sisteminin ne kadar potansiyeli olduğunu belirleyen 4 temel faktör var.Birincisi, hizmet ettiği ekonominin büyüme potansiyeli. Yani bankalardan ne kadar finansman talep edeceği. İkincisi, sermaye gücü. Yani bankaların gerçekleşebilecek riskler sonrasında ekonomiye verdiği hizmeti kesmeden bilançosunda oluşan tahribatı hazmedebilme kapasitesi. Üçüncüsü, kaynakların en verimli şekilde dağılmasını sağlayan kurumlar olarak yurtiçi ve dışından mümkün olduğu kadar ucuz ve uzun vadeli ne kadar kaynak bulabilecekleri. Ve sonuncusu, otoritelerin bankaların ekonomiye verecekleri hizmete ne kadar izin vereceği.Ekonominin Potansiyeli Büyük4 faktör içinde belki de en tartışılmayacak olanı Türkiye ekonomisinin yatırım, üretim ve tüketim potansiyeli. Genç ve giderek gelir seviyesi artan ve az borçlu demografik yapı talep tarafını güçlü tutuyor. Ağırlıklı olarak bu iç tüketime yönelik, dünya ölçeğinde yüksek sayılabilecek düzeyde sürekli yatırım yapan girişimci bir reel sektörü var. Biraz pahalı olsa da işgücü çalışkan ve eğitimli. Üretim ve yatırımlar sanayiden hizmetlere ve bunların içinde de çok farklı sektörlere dağılmış durumda. OECD, Türkiye ekonomisinin üyeleri içinde Çin ve Hindistan’dan sonra 2020’ye kadar en hızlı büyüyen 3. ekonomi olacağını öngörüyor. (Grafik 1)Sermayesi GüçlüBankaların dünyada kabul gören minimum sermaye büyüklüğü (Basel II sermaye yeterliği) riskli aktiflerinin %8’i. Bu Türkiye için de geçerli ama Türkiye’de düzenleyici otorite bankalara ancak %12 ve üzerinde sermaye yeterlik oranına sahiplerse şube açarak büyüme izni veriyor. Nisan 2013 itibarı ile bankaların sermaye yeterlik oranı ise %17,3 yani halen (Basel II standardına göre) Türkiye’de bankalar gerekenden iki kat büyüklükte bir sermaye büyüklüğü ile çalışıyorlar. Ayrıca Türkiye’de bankaların (özellikle yabancı bankaların) en önemli özelliği kazandıklarının çoğunu hissedarlarına dağıtmayıp bünyelerinde tutmaları. Böylece aynı sermaye oranında, yani risk seviyelerini artırmadan, çok daha fazla kredi verebilecek hale gelebiliyorlar. DenizBank Ekonomik Araştırma Birimi’nin yaptığı analize göre, Türkiye’de bankalar çok makul sayılabilecek bir %15 aktif getirisini gelecek 3 yılda devam ettirir ve geçmişle uyumlu bir şekilde bunu sermayelerine ekleyerek sermaye yeterliğini %12’nin üzerinde tutarlarsa riskli aktiflerini (yani kredilerini) 2,2 kat büyütebilecekler (Grafik 2). Bu büyüme Türkiye’de bankacılık sisteminin mevcut büyüklüğünün üzerine 3 yılda bugünün Çek Cumhuriyeti + Macaristan + Ukrayna + Romanya + Bulgaristan sistemleri kadar bir büyüklüğü eklemesi demek. Sistem bunu yaparken kendi sermayesini ürettiğine göre buradaki potansiyel tartışılabilir mi?Toptan Fonlamada Yolun BaşındaEkonomi iş imkanı sunsa da, iş yapacak sermaye güçleri olsa da bankalar ekonomiye aktaracak fon bulamazlarsa yine de iş yapamazlar. Türkiye’de bankaların yurtiçinde istikrarlı ve güçlü bir mevduat tabanları var ve bu global krizlerde bankalara çok yardımcı oldu. Ama bu açıdan artık eskisi kadar rahat değiller. Son yıllardaki hızlı büyüme sonrasında krediler mevduatların çok daha ötesine geçti. Açık ve net olan, Türkiye’deki bankaların artık yurtdışından sendikasyon, tahvil, postfinansman gibi çeşitli kanallardan “toptan” finansman bularak yurtiçinde kredi vermek zorunda olmaları. Toptan finansman elbette mevduat kadar tercih edilen bir finansman değil. Son global krizde görüldüğü üzere aşırıya kaçtığında ve/veya vadesi kısa olduğunda krizlerde aniden yok olup bankaları ve reel sektörü zor durumda bırakabiliyor. Öte yandan, Türkiye’de bankalar bu yolun henüz çok başında. Toptan finansman banka bilançolarının %13’ü, mevduatlarının ise dörtte biri büyüklüğünde. Ve tek bir kanala da yığılmamış, dağınık bir şekilde. Özellikle ekonominin yatırım derecesine yükselmesiyle artık finansal sistemin %86’sını oluşturan bankalara yurtdışından daha fazla, daha ucuza ve daha uzun vadeli kaynak gelecek. Ve dünyada sadece mevduat kaynağına yaslanarak gelişmişlik düzeyine erişen ekonomi de yok. Tüm ekonomiler kalkınma sürecinde bir aşamadan sonra toptan finansman ile ekonomilerini büyütüyorlar. Önemli olan bunu dikkatli ve ölçülü yapmak. Görüldüğü üzere, Türkiye’de bankalar dünyanın en dinamik ve hızlı büyüyebilen ekonomilerinden birine hizmet ederken en önemli ihtiyaçları olan sermaye ve fonlama açısından da rahatlar. Öte yandan sistem istediğini yapabilecek ve dilediği gibi büyüyebilecek bir konumda da değil. Dünyanın en iyi denetlenen sistemlerinden biri. Hapis cezası dahil yaptırım gücü yüksek bir bankacılık kanununa tabi olup TMSF, BDDK ve SPK gibi birçok kurum tarafından ayrı ayrı denetleniyorlar. Zaten çok şeffaf oldukları için denetleme işe de yarıyor. Ayrıca son yıllarda kredilerin cari denge açığını artırıcı etkisi nedeniyle TCMB de bankaların iş imkanlarını kısıtlamaya ve büyümelerini kontrol etmeye başladı. Birçok sektördekinin aksine bu piyasada fiyatlar (faizler) ve üretim otorite tarafından kontrol ediliyor. Makroekonomik politika açısından yararlı olan bu uygulama aşırıya kaçmadığı sürece sorun yok. Ama aşırıya kaçtığında da herkesin gıpta ile baktığı potansiyele yazık oluyor.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue