Quantcast
Channel: ZAMAN-YAZARLAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

İbrahim Öztürk - Yabancı sermayeye dayalı kalkınma nereye?

$
0
0
Bir önceki yazıda Brezilya ve Türkiye ekonomilerini başlıca rakam eşliğinde kısaca mukayese ettik. Şimdi yorumsuz verdiğimiz o rakamları bir kalkınma iktisatçısı gözüyle analiz edelim.En çarpıcı gözlem şu: Yüksek büyümeye, sağlam mali yapılara ve yoğun doğrudan sermaye girişlerine (DYS) rağmen, iki ülkede de gelir dağılımı bir hayli bozuk. İlginçtir, bu durumu Brezilya’da sol-sendika kökenli, Türkiye’de muhafazakar hükümetler de düzeltemedi. Demek ki; bizi söylem değil, eylem ve sonuçları ilgilendiriyor. Bunun için de içinde bulunduğunuz kurgu önemli oluyor. 1960-1980 döneminde kalkınan ülkeler bunu belli oranlardaki korumacılığa ve ulusal tasarrufları yükseltebilmek adına da finansal hareketleri kontrol edebilmeye borçlu. 1980 ve 1990’lardan sonra uluslararası sistemde yıldızı parlayan G. Kore gibi çok az sayıda ülke de başarılarını bu dönemde kurdukları altyapıya borçlular. Yani, küreselleşme dışı ortamda kalkınmanın altyapısını oturtup, kritik eşikleri geçip, küresel ortamın sefasını sürdüler. Altını çizerek söyleyelim, Japonya ve G. Kore gibi kalkınmanın iki yıldız ülkesi ne çok büyük miktarlarda sermaye çektiler, ne de dış borca izin verdiler. Teknoloji çekmeye, öğrenmeye, beşeri sermayeye ve iş modelleri ile sanayi politikalarına kilitlendiler. Hele hele Japonya, gelmek isteyen sermayeyi bile içeri sokmadı. Geldiğimiz bu aşamada iki ülke de sermaye girişlerini artık teşvik ediyor. Temel olunca, üzerine konulabiliyor. Günümüzdeki Türkiye ve Brezilya örneği, Kore ve Japonya’nın ne yapmak istediğini çok daha iyi anlamamıza yardım ediyor. Kore ve Japonya kalkınmada gelir dağılımı adaletini, istihdamı korumayı ve enflasyona mahal vermemeyi çok önemsedi. Türkiye ve Brezilya ise eğitim, beşeri sermaye yatırımı, Ar-Ge, teknoloji transferi, iş modeli, sanayi politikaları, fiyat istikrarı ve bölüşüm sorunlarında başarılı olamadı. Böyle bir ortamda içeriye giren sermaye, öncelikli sektörlere yönlendirilemiyor. Yerli tasarrufları ikame ediyor, ithalat ve finansman kanallarından bağımlılığı derinleştiriyor. Yabancı sermaye bir ülkeye emeğin ucuzluğu, beşeri sermaye stoku, iç piyasanın büyüklüğü ve alım gücü gibi sebeplerle girer. Korumacılığın olamadığı bir dünyada eğer sermaye Çin’de daha ucuz bir üretim ortamı buluyorsa, orada üretir burada satar. Çin ile yarışamadığınız sürece size gelmez. Çin ile yarışmaya kalktığınız zaman ise işte ortaya korkunç bir gelir dağılımı bozulması çıkıyor. Piyasa dinamikleri gelir dağılımını bozunca, kamu politikaları ile tamiri gerekiyor. Bidayette ortaya çıkmasını engelleyemediğin sonucu, nihayette telafi etmek çok pahalı bir iş. Sıra az sayıda çok kazananın, çok sayıda kaybedeni sübvanse etmesine gelince işler karışıyor: Moda olan söylem, ortamı ‘yatırımcı dostu’ yapmak adına vergileri düşük tutmak ve emeği baskılamak. Şimdi hükümetler bunu biraz olsun düzeltmek isteyince, beslediği sermaye komplo yapıyor, ‘benden buraya kadar, başka ülkeye gidiyorum’ diye restini de çekebiliyor. Bu duruma düşmeyi göze alamayan hükümetler, kaybedenleri teselli edecek, susturacak, biraz olsun oyunun içinde tutabilecek başkaca yollara başvuruyorlar. Şehirlere dadanan inşaat lobiciliği ve tahribatını bu şekilde okumak gerekir. Bu kaynak aktarma süreci her zaman kolay ve yasal olmadığından bu sefer ülkelerin hukuk yapısı karartılıyor. Görüyorsunuz, sermaye ile dans ülkeleri yönetilemez duruma sokuyor.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue