* Yılanın her tarafı eğridir de deveye “Senin boynun neden eğri?” diye sorar. Üstelik bu söz yılanın duvarında asılıdır.* En güzel atasözü: Tüfek icat oldu mertlik bozuldu.* Bireysel bencillik giderek toplumsal bencilliği doğurur.* Senin bildiğin kadar onun unuttuğu var. Edep yâ hû!* Birinin hazır bulunmadığı bir mecliste, onun ismini zikretmek. Ne büyük kıyamet.* Doğruyu söylemek bazen sadece düşman kazandırıyor. Ama değmez mi? Her gece uyumadan önce içe çevrilen o bakış!* “Vicdansızlar” ile “vicdan sızlar” arasında cinas var.* İki vazo. Birinde su. Diğeri boş. Gül boş vazoya daldırılmış, solmakta.* Annelerin hakkı ödenmez, doğru. Ama bir yolu var: Annemin hakkını çocuklarıma ödüyorum. Onlar da benim hakkımı kendi çocuklarına ödeyecekler.* Annem öldüğünde ufukta gördüğüm kendi ölümüm oldu. Göbek bağı.* Hiçbir işimi şansa bırakmam, onun için şansım daima yaver gider benim.* En haklı olduğum anda bile kendime duyduğum inançta zaaf varsa, bu, kendime duyduğum güven beni zaman zaman yarı yolda bıraktığındandır.* İnsanın kendisine rızasızlığı, hiçbir şeye benzemiyor.* En nadide mücevherler bazen plastik kutularda saklanır. Haberle haberciyi ayırmak lâzım.* Kırkıncı, ellinci asırlarda dünyalılar, müze vitrinlerinde sergilenen bilgisayar kasalarını büyük bir hayretle seyredecekler mi acaba?* Şu minicik köpek yavrusu. Nasıl da sevgiyle, korkmadan insanlara doğru koşuyor. Hiç darbe yememiş besbelli. Üç-beş hafta sonra insanlardan korkuyla kaçmaya başlayacak.* Muhıbbi mahlâsıyla şiirler yazan Kanuni, karıncaların bürüdüğü bir ağacı kestirmek için Şeyhülislâm Ebüssuud Efendi’ye bir dörtlükle sual etmişti. Ebüssuud Efendi de ona, karıncanın mahşerde Süleyman’dan davacı olacağını telmihen manzum bir cevap vermişti.* Vah oduncunun bahçesinde biten ağaca.* Bir tek pirinç tanesinin yetişmesi için bile bir tarla dolusu pirincin yetişmesi için gereken zaman ve emeğin sarf edilmesi gerek.* Bir menkıbeye göre Abdülkadir Geylani abdest alırken başının üzerinden geçen bir kuş, cübbesine su bırakır. Hazret başını kaldırıp şöyle bir bakar ve kuş oracıkta düşüp ölür. Sırtındaki cübbeyi çıkarıp verir müridlerine Abdülkadir Geylani, “Satın bunu ve bedelini yoksullara dağıtın”, der “Belki şu kuşcağızın diyeti olur.” Menkıbedir ihtimal. Ama maşeri vicdan bunu böyle görmek istiyor.* Çoluk çocuk kentimin tek gölünün kıyısında yemekteyiz. Karşıda bir genç, elinde bir olta, ekmeği takıyor, suya salıyor, ne gelirse çekiyor. Ama sonra kancayı koparıp balıkları gerisin geri suya fırlatıyor. Rızık değil zevk. Bir, üç, beş... Kanım damarlarımda donuyor. Hesap günü alacaklı olduklarımın arasında sen de varsın, gel beri. Lokmalar boğazıma dizildiği için değil, seni uyardığımda öğrencilerim yaşında olduğun halde bana “efelendiğin” için de değil. Yaratılmış her şeyin, bu arada bitki, hayvan ve cansızın da insan üzerinde hakkı olduğu için. O ölü balıklar adına.* Zevk için öldürmek insana mahsus. Ama hangi insana?* Hz. Peygamber’in hayatında av yok.* Öyle sessiz durduğuna bakma. Gün gelir denizin sesi bütün bir trafiğin gürültüsünü örter.
↧