Yeni anayasa umutsuz vakaya dönüşmek üzere. Tatil öncesi geceli gündüzlü yoğun mesai yapan Meclis’te sinirler gergin. Gün geçmiyor ki milletvekilleri arasında kavga çıkmasın. Kavga derken sadece sözlü sataşmaları, kırmızı noktalı nahoş sözleri kastetmiyorum. Arbede sırasında yaralanan milletvekilleri oldu biliyorsunuz.Ülkenin tansiyonu yüksek. Gezi Parkı’nda başlayan olaylar tam durulmadı. Bazı şehirlerde hâlâ gösteriler, taşkınlıklar devam ediyor. Eskişehir’de bir genç hayatını kaybetti. Memleketi Hatay diken üstünde. Failleri meçhul. Gergin havayı fırsat bilen kimi densizler sağda solda başörtülü hanımlara saldırdı. Çok azının haberi medyaya yansıdı.Suriye’yi, Mısır’ı saymıyorum bile. Suriye dünden daha kötü. Halkına karşı acımasız savaşı sürdüren Beşşar Esed’in gitmesini beklerken bahara kapılarını aralayan Mısır’da askerî darbeyle, bir yıl önce iktidara gelen Mursi gitti. Demokrasinin ömrü çok kısa oldu. Meydanları, sokakları dolu, tankların gölgesinde geleceğini arıyor.Ne yurtta sulh var ne de dünyada. Manzara-i umumi iç karartırken size iyimser bir haber... Bunca gerginliğin arasında Meclis son yılların en önemli demokratikleşme adımlarından birini attı. Başka ülkeler için küçük olabilir ama darbelerle örselenen Türkiye için büyük bir adım bu. Hakkı teslim edilmeli.Birkaç hafta önce Meclis’e sevk edilmişti. Yeni döneme kalacağı öngörülüyordu. Ancak öne çekildi, gündeme alındı. Ve ‘35. madde’ değişti. Darbelerin yasal dayanağıydı. Türkiye darbelerle mahkemelerde hesaplaşırken TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi olduğu gibi kalamazdı. Yıllar yılı ‘Cumhuriyet’i korumak, kollamak’ görevini bu kanundan alan generaller demokratik sistemi gözetim altında tuttu. Bu kanundan aldıkları güçle siyasete, Meclis’e ayar verdiler. Koalisyon hükümetlerinin şekliyle de ilgilendiler, Kur’an kursu gibi, katsayı gibi yasal düzenlemelerin içeriğiyle de... Ve askerin gölgesindeki sistem katı bir vesayete dönüştü. 35. madde bir hükümet tasarısı olarak Meclis’e geldi. Altında AK Parti hükümetinin imzası vardı. Genel Kurul’da CHP de destek verdi, BDP de... MHP ise karşı çıktı. Üstelik sert de muhalefet yaptı. Engellemeye çalıştı. Oysa MHP askerî darbelerden en fazla zarar gören partilerin başında geliyor. 12 Eylül en ağır darbeyi milliyetçi kesime vurdu. Ülkücülerin mağduriyeti uzun yıllar giderilemedi. Aynı kavganın tarafı olmuş sol çok daha erken cezaevlerinden çıkarken ülkücülere aynı haklar tanınmadı. Askeri darbe söz konusu olduğunda MHP’den beklenen tavır bu değil.MHP, kendi mensuplarının yaşadıkları yüzünden darbelere karşı en sert tepki vermesi gereken parti olmalıydı. Doğru, darbeyi kafasını koyan asker 35. madde olmadan da harekete geçer. Ancak bu maddenin işlerini kolaylaştırdığı açık. Kendileri söylüyor.Sık sık itiraf da ettiler. Darbeleri, müdahaleleri, muhtıraları ‘Cumhuriyet’i korumak ve kollamak görevimizdi’ diye açıkladılar. 35. madde değişirken MHP diğer partilerin bir adım önünde olmalıydı. ‘Bölücü örgüte taviz’ gibi gerekçeleri karşı çıkışı izah etmekten uzak.Türkiye ‘35. madde’ ayıbından kurtuldu. Artık askeri darbelere yasal zemin oluşturan, meşruiyet sağlayan madde yok. Yeni düzenlemeyle asker diğer demokratik ülkelerde olduğu gibi bütünüyle siyasetin dışında kalmak zorunda. Yeni 35. maddenin ışığında mevzuat baştan aşağı gözden geçirilmeli. Vesayetin dayanağı sadece bir madde değil.35. maddenin değişmesi darbe olmayacağının garantisi değil elbette. Demokratik uyanıklık şart...
↧