![]()
Görünen-görünmeyen, bilinen-bilinmeyen, şuurlu-şuursuz pek çok sebebin bir araya gelmesi, beşer için öngörülemeyecek sonuçların doğmasına sebep olabilir.Olaylar cereyan etmeye başlayınca, arka planda çok iyi çalışan beyinlerin olduğunu ve her şeyin bir plan dahilinde ilerlediğini düşünenleri şaşırtacak şekilde, hadiseler çılgın sellere dönüşüp, -eğer arkasında çok iyi çalışan beyinler varsa bile- onları da önüne katıp, sürükleyebilir.Böyle zamanları planlayarak, tam bir kontrol ile sonuca götürmek beşer aklının takatini aşar. Her ne kadar birtakım gruplar ve odaklarda -farkında olmadan- sınırsız bir düşünme, planlama ve eylem gücü vehmetsek de, onlar böyle zamanların ancak fitilini ateşlemekte rol sahibi olabilirler. Sonra kendi oyunu ile alta düşüp, tuş olan güreşçiler gibi minderi dövmekten başka bir şey gelmez ellerinden.Böyle zamanlar, bilenlerin üstünde bir bilenin, planlayanların üzerinde çalışan bir planın ve hepsini içine alacak şekilde ilm-i ilahi ve kader planının en geniş manada işlediğini müşahede etme zamanları olmalıdır. Eğer iç değişim başlamış, mülk ve melekutun sahibini hoşnut edecek insanlar çoğalmış ve her şeye rağmen Allah’ın (cc) rızasını gözeterek hareket etmek üzere yerinde aksiyon, yerinde de aktif sabırla durmak bilmeyen bir faaliyetler zincirini başlatmışlarsa, hadiselerin neticesini en azından tahmin edebiliriz.Mesela, gökyüzüne “Suyu tutma!” ve yeryüzüne de “Suyu yutma!” emrinin verildiği Hz. Nuh aleyhisselamın dönemini hatırlayalım. Tufan başlayıp, sular yükselince, ne dağların tepesine tırmanmak ne de mağaraların derinliklerine gizlemek fayda verdi. O gün ilm-i ilahinin dışında kalıp da kaderin sillesinden kurtulabilecek bir tek kişi olamadı; unutulan ihtiyar kadından başka. Velev ki Hz. Nuh’un ailesinden olsun! O gün kurtuluşun tek adresi vardır: Gemiye binenlerin arasında olmak.Biz insanlar, hakim güçlerde ve gizli odaklarda, farkında olmadan –haşa- sınırsız bir güç vehmederiz. Allah celle celalühunun “karanlık gecede, kara taşın altındaki kara karıncanın sesini duyup, cevap veren” ilm-i layetenahisini hatırlamayız. Hal böyle olunca da kaos ve karmaşanın hikmete bakan boyutlarını göremez, derin bir karamsarlığa düşeriz.Evet, hadis-i şeriflerde de dikkat çekildiği üzere öyle zamanlar gelecek ki, ölen niye öldüğünü, öldüren de niye öldürdüğünü bilemeyecek. Beşerin gizli planları, içten pazarlıkları, hakimiyet tutkusu ve dünyayı kendisiyle kaim görmekten mütevellit daha nice kuruntuları varsa hepsi gün yüzüne çıkmış olacak. Kalplerdeki kasvet dışarıya taşıp, dünyayı karartmaya başlayacak. Ve bir umumi temizlik ihtiyacı doğacak.Hz. Nuh dönemi gibi dünyamız, insanlar tarafından kirletilip, karartılan yüzünü her zaman tufan sularıyla yıkamıyor. Sodom örneği gibi bazen adeta nükleer dezenfekte ile temizleniyor. Bazen de “Eğer Allah celle celaluhu, insanların bazılarının eliyle bazılarını def’ etmesiydi, mescitler, kiliseler, havralar yerle bir edilirdi.” ayetinde ifade edildiği gibi insanları yine insanların eliyle terbiye eder.Hacc Sûresi kırkıncı ayette beyan edilen bu hakikatin “Haksız yere, ‘Rabb’imiz Allah’tır.’ dediği için yurtlarından çıkartılanlar” cümlesiyle başlaması da ayrıca dikkat çeken bir husustur. Bilinen gerçeklerden birisi de şudur: Zalim Allah celle celalühunun kılıcıdır. Onunla intikam alır; sonra da o zalimin cezasını verir. Mısır, Türkiye ve Brezilya’da başlayan olaylara bakınca insan “Bunlar bir başlangıç galiba?” hissine kapılıyor. Bir huzursuzluk var ve Brezilya akıllıca manevralarla şimdilik birinci dalgayı atlatmış durumda. Bakalım gerisi nasıl gelecek?