Image may be NSFW.
Clik here to view.
Ramazan ayı boyunca Müslümanlar, oruç tutsun tutmasın, iftar çadırlarında veya belediyelerin sokaklarda kurduğu bazen on bin kişilik iftar sofralarında bir arada vaktin girmesini beklerler.Nilüfer Göle'nin Beyoğlu'ndaki iftar için kullandığı tabirle ‘herkes Tanrı misafiri' olur bu sofralarda. Şehir hayatının kalabalıklaşmasıyla birlikte gelenekselleşmiş olan iftar sofraları isterse Sultanahmet'te, Sarıyer'de, ister Ümraniye'de, Beykoz'da kurulsun. İnsanlar dayanışmanın, merhametin, yardımseverliğin, vericiliğin ve hepsinden öte şükran duygusunun anlam katmanlarına usul usul dağılırlar. Hem her meşrepten insan bir aradadır hem de orucun sırrı herkesin kendi tabağındadır.‘Yeryüzü'nün herhangi bir sofrasında iftar yapmanın anlamı Müslümanlar için bütündür. ‘Mekân siyaseti' kurgulamakla doğrudan bir bağı yoktur oruç tutmanın. Somali'de savaşın ortasında yiyecek pek bir şeyi olmayanlar arasında kurulan iftar ve sahur sofralarındaki bereketin oruçluları maddi manevi nasıl rızıklandırdığına bizzat tanık olmuştum. Sınıfsallık başta olmak üzere her türlü siyasetin ve kimliğin silinişiyle, beşeriyetin nefesi külli nefse yaklaşır yeniden.İftar sofrasının Beyoğlu/Pera'da gecikerek gerçekleşmiş bir ilk olması, elbet sosyolojinin konusu olabilir. (Ki Pera'nın 60'lara dek devam eden ruhu bugünlere gelene kadar defalarca dönüşmüştür, yani o eski Pera'dan bugüne pat diye geçilmemiştir.) Ancak bir kez daha, analiz yaparken İslam'ın farzlarından biri olan orucun iftar sofralarından ibaret olmadığını ve bu görüntünün ötesindeki anlamlarını tabir etmeyerek sosyolojik algının olguyu ‘flu'laştırdığına tanık olunuyor.Oruç tutan Müslümanlar, bu farz ibadet boyunca bir kalkana bürünürler. Evet, oruç mümine kalkandır. Ve sabır, tahammül, sükut, tevazu gibi insanlaştıran nitelikler onlara yeniden yaklaşır. Oruçtan maksat, sadece midenin zekatını vermek değil, elin, dilin, kulağın, gözün velhasıl vücudun zekatıdır. Oruç tutanların algısında, içinde ‘bin aydan daha hayırlı' Kadir Gecesi'ni -vahyin Elçi'ye (sas) ilk inişini- barındıran Ramazan'ın feyiz ve bereketine mazhar olmak önemli bir yer tutar. Kadir Gecesi yılın her ayına, ayın her gününe rastlar bu döngüsellikte. Müslüman'ın tüm vakitlerini onurlandırır. Müslümanlar da her geceyi Kadir Gecesi bilmenin manalarında derinleşmeye çalışırlar. Ramazan'ı yıl boyunca beklemek, üç aylarla birlikte ona hazırlanmaya başlamak, Berat, Miraç gibi nurlu gecelerin ihyasıyla bir toplu ibadete dönüşür.Oruç tutanlar için tüm azalara oruç tutturmakla gelen insani niteliklere yaklaşmak, Allah rızasıyla (ve kul da Allah'tan razı olmak kaydıyla), O'na yaklaşmak, O'na dönmek demektir. Müslümanlar için orucun mükafatını veren (her şeyi) O'dur ve bu ikramın içeriği niyetliler için bir sırdır. Müslümanlar için niyetli olmak, teslimiyetin ‘görünmez' niteliklerinde derinleşmeyi getirir. Yeryüzünün neresinde olursanız olun, her lokmanın bir nimet olduğunu, bu nimete şükretmenin ‘varlığın vücudu'nda külli bir karşılığı olduğunu sezmeye başlarsınız.Beş yıldızlı otellerde iftar düzenlemeye karşı çıkmanın bir ideolojik duruşu temsil ettiğinin altı sıkça çiziliyor. ‘Yeryüzü sofrası'nın Gezi'nin devamı gibi kodlanarak, hükümete karşı bir eylem olarak okunması isteniyor. ‘Zengin' ve ‘muktedir' iftarlarına karşı çıkmak adına oruçtan yeni bir aktivizm kurgulamak, Allah rızası için olan bu ibadeti bir kez daha kamu vicdanında ‘siyasileştirme' riski taşıyor bu durumda. ‘Görünen'in ardına geçersek, diyebiliriz ki, aktivizm niyetiyle ‘kozmopolit' Pera'ya gelmiş dahi olsalar, müminler orucunu Allah rızası için tuttuklarını kalplerinde bilirler. Bu anlamda Müslümanları Göle'nin yaptığı gibi muktedir olan ve itiraz edebilen Müslüman olarak ayrıştırmaya başladığınızda, insanın kalbinde bir nur olan imanı analiz etmeye ve bütüncül algıyı ayrıştırmanın kurgusunu yapmaya başlarsınız.Bazı sosyologlar Gezi ruhunu oluşturmaya çalışırken “herkes burada” coşkusuyla farklı kesimlerin ortak bir hayat sürmeye başladığını söylüyorlar. Gezi'ye gelmeyen çok çeşitli kesimlerden hemen her an işitilen “meğer hiç buluşmamışız, bu nasıl bir nefret dili, Gezi'yle birlikte herkes kendi mevzilerine geri çekildi” serzenişlerine ise sağır kalıyorlar. Bu olgu sosyolojinin merak alanına ne zaman girecek? Bu sosyolojinin tekçi bakışına karşı düşülen türlü çeşit şerhi bildik Kemalist klişeyi tekrarlayarak ‘muktedir' yandaşlığına bağlayanların zihinaltını okumaya ne gerek var ki? Kelimeleri kendilerine şahitlik ederken?..
Clik here to view.
