Fazlurrahman hakkında sempozyum ve tebliğ tartışmalarına bakıyorum. Fazlurrahman felsefesinden çok etkilenmiş bir düşünür, müphem kavram ilişkileri arasında dolaşıyor.Kendinin de kendisinden tatmin olmadığı kanaatindeyim. Ha bire arıyor, dili zengin bir dil. Bir genç dinlerse bir biçimde etkilenir ve bu etkilenmelerden de kendine pek bir anlayış sağlayamaz. Ama bir hayranlık duyabilir. Felsefe böyle bir şeydir; Spinoza’nın Kant’ın külliyatına dalarsanız da böyle olursunuz, o kadar kavramla uğraşıp aşinalık kurmuşsunuz, oradan aldıklarınızı biraz kendi malınız gibi görme ve onlar üzerinde bir sahiplik tasarrufunda bulunmak arzusu içimizden gelir. İnsanın fıtratında vardır bu. Diliyle koskoca bir adam; aynı dil seviyesiyle karşı çıkmanız zordur, bir sahiplik tasarrufunda bulunmak arzusu içimizden gelir. İnsanın fıtratında vardır bu. Diliyle koskoca bir adam, dedik; aynı dil seviyesiyle karşı çıkmak da zor, onaylamak da zor! Mümkün ama zor. Uzak bir dille övmek veya yermek ise, ciddi insanlar üzerinde etkili olmaz; fakat acemileri şaşırtırsınız… Tedbirli tavır ise şu: İhtiyaten, o, bir soru işareti halinde kalacak. Muhalif-muvafık duyguları olanlar, etrafında ihtiyatlı turlar atıp, geçecek. Peki değer mi bunca uğraşıya? Felsefe kendi kendinin gayesi olduğu zaman, hayattan da hakikatten de kopar. Zaman ve enerji kaybettirici bir düşünce oyununa döner. Başka bir hal: Adamın biri samimi bir heyecan ve isyan duygusuyla dışarıda bir şeyler yazmış. Yazdıklarını dikkatle oku, ilmî-fikrî bir derinlik yok. Yaşadığı hayatın haklı da olsa mücadelelerle dolu olması onun yazdıklarını değerli ve seçkin kılar mı? Keşke o mücadeleci tavırdan uzak kalsaydı da, sakin bir ruhla işlenmiş değerli eserler bıraksaydı. Ona saygı duyup Fatiha okumak başka, bir ilim ve tefekkür adamı olarak görüp hayranlıkla kendisinden etkilenmek başka. Batı moderniteyi bir felsefe olarak icad edip getirmedi. Modernite sanayileşmenin sonucu olarak geldi. Sen bir köşede oturup düşünce aktararak modernleşemezsin; o düşünceler modern düşünce de olmaz, doğru da olmaz. Topuyla tüfeğiyle, fabrikasıyla, müteşebbisiyle, işçileriyle, orta sınıfıyla, uçaklarıyla bir Batı var karşında. Modernite de o Batı’nın şehir hayatı. Sen onun felsefesinden de yararlanıp nasıl bir düşünce üretip de aktivist yollarla onu yeneceksin? Hangi zamandasın, hangi mekândasın? Sabır ve gayret ile itidal ve basiret olmadan tefekkür edilmez. Tefekkür vuzuh ve tutarlılık ister. “Militan mütefekkir” olmaz. Ahval-i zamanı bilmeyen tefekküre yaklaşamaz. Hilimsiz ilim, zikirsiz fikir yaşamaz. Kibir, kavga, tehevvür, inat, ihtiras; tefekkür adamının karakterinde yer bulamaz. Fikir adamı polemik sahnelerinde görünme hevesinde olmaz; çok düşünür az konuşup yazar. Onun bu hali vakarını ve pozitif etkinliğini artırır... Bazıları ise kavramları düşünce maskeleri yahut eylem sopası olarak kullanıyor. Rousseau, “Felsefe, adamı sersem eder.” sözünü boşuna söylememiş! Onun böyle güzel isyanları vardır. Buradaki “serseme çevirme” lafı, kavram oyunbazlığının bunaltıcı müphemiyetini ifade eder. Nurettin Topçu, bir gün bana “Felsefe hakkında sana bir sır vereyim.” dedi: “Yılanın zehrinden ancak panzehir yapılır, şifa iksiri değil. Bazıları bunu karıştırdı.” Felsefede zehri panzehir haline getirmek, çok çetin bir iştir. Etkilendiğin manyetik alanı aşabilecek tefekkür, itidal, asliyyet cehdini gerektirir. Bu sınav herkes için değildir. Matematik zor geliyor, çünkü ezbere açık değildir; felsefe ve sosyal bilimler daha zordur, fakat ezbere açık oldukları için kolay geliyor! a.selim@zaman.com.tr
↧