Quantcast
Channel: ZAMAN-YAZARLAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Selim İleri - O Eski Ankara...

$
0
0
Refik Halid Karay eski Ankara’yı anlatmıştır. Kentin bir simgesi trendir. Tren, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti açısından da simgesel değerini koruyacaktır.Gelgelelim, ikincisi canlılık ve modern hayatın simgesiyken; ilki, hasretler, melankoliler uyandırır. Tren, eski Ankara’da, sadece yalnızlık duygusunu pekiştirir. Tıpkı Reşat Nuri’nin Anadolu Notları’nda olduğunca. Anadolu Notları’nda İstanbul’dan Anadolu’ya yol alan bütün taşıtlar hep üzgün, yıprak yerlere giderler; coğrafyanın kendisi hüzün doludur...Eski Ankara’ya tren günde bir kez gelir. Refik Halid’in betimlemesiyle: “Borularından ılık sular sızan, karnı odun dumanıyla dolu, alevi fazla, isi çok, kurumu yapışkan bir biçare, dermansız lokomotifin hohlaya pıhlaya, takırdaya tukurdaya çektiği bir tren...”O tek tren pis yağlara bulanmıştır, donanımı çoktan eskimiş, kırık döküktür, güçlükle ilerler. Ertesi sabah biraz daha kirli, biraz daha döküntüleşmiş, yarı yolda kalacakmışçasına, Ankara’dan ayrılır. Gidenler her şeye karşın hoşnuttur: Ankara’dan ayrılış, kurtuluş gibidir.Refik Halid eski Ankara’yı, sürgünden sonra yurda dönmüşken, yeni Ankara’ya gelmişken anar.Cumhuriyet Ankara’sında, yeni bir bina olan bakımlı gar her saat hareketlidir. Trenler sayılamayacak kadar çoktur. Yolcular, kente gelenler Ankara’dan daima bir şey umarlar.Yeni iktidarın küçük hesaplarıGerçi Nahid Sırrı Örik Tersine Giden Yol’da yeni başkenti, yeni garı, Ankara’ya gelişleri ve Ankara’dan ayrılışları bambaşka kaleme getirmiştir. Refik Halid’in umutlu söylemine bütünüyle karşıt bir yaklaşım. Mesafeli, hatta soğuk anlatımıyla Nahid Sırrı, Ankara’ya gönderdiği genç roman kişisini umarsızlıktan umarsızlığa savuracaktır.Onun tren istasyonunda yeni iktidarın bütün küçük hesapları, çekiştirmeleri, üst konumdakilere yaltaklanış, ‘iskemle’ uğruna kendini küçük düşürüş dalga dalga belirir.Yine Refik Halid’den iz sürelim. Neredeyse ıssız, bomboş eski Ankara’da, şaşırtıcı ama, evler hep bahçesizdir. Yeşerti, kentteki bozkır alacalarına yenik düşmüştür. Öte yandan, evlerin damlarında, âdeta soluk alabilmek için, terasımsı yerler vardır.Geceleyin gökyüzünde bol ama uzak yıldızlar... Yayla yüksek, çorakken, gökyüzü uzak ve ışıltısızdır. Terasımsı damlara çıkanlar, hele yaz geceleri, gökyüzünden titrek ışıkların, ışıltıların yağdığını sanırlar.Sonra sonbaharla birlikte şu sönük yaz eğlencesi biter, mevsim sertleşip zorbalaşır; yıldızlar gökyüzünde artık bir hayli uzaktır. Sonbahar çarçabuk kışa evrilir. İstanbul’dan gelenler, İstanbul’un uzun, munis sonbaharını özlerler.Refik Halid imparatorluğun Ankara’sındadır. Birkaç yıl sonraki, 1920’nin savaş Ankara’sını, Halide Edib, Türk’ün Ateşle İmtihanı’nda anlatır. Gün kararırken o da eski gardan geçer. Uzaktan akrabası Didar Hanım’ın evine gidecektir:“Ondan sonra, zifiri karanlık sokaklardan onun evine arabayla gittik. Yollar bir taş ve çamur deryası. İki tarafta dizili, basit kulübelerin pencerelerindeki ışıklara bakıyordum. Koyunpazarı’nı geçtik. Atlar her adımda tökezliyordu.”Karanlık, dar bir sokağın köşesinde çeşme; “etrafında kadınlar dizilmiş sıra ile su alıyorlar”. Karanlıkta görülemeyen çocukların yalnızca ayak sesleri işitiliyor, koşuşuyorlar, oyun peşindeler...Halide Edib “Sabah olunca, etrafımı daha iyi görüyordum” diye devam ediyor. “Evin arkasındaki yatak odamızdan, karşıdaki Cebeci sırtları görünüyordu. Sabahın sisi arasında yükselen bu sırtların etrafını garip bir eflâtun renk sarmış, uzaklardan sapsarı toprak yığınları ve yer yer yeşillikler görünüyordu. Bazan Ankara’dan ‘En kara’ diye bahsederler. Fakat, şurası bir gerçektir ki, havası bu kadar saf olan yer çok azdır. Tepesindeki muazzam gökkubbe tarifi imkânsız sayısız renklerle doludur.”Refik Halid’in, yirminci yüzyılın başındaki Ankara’sının geçirdiği büyük yangın, uygarlığa, bayındırlığa ilişkin son görünümleri de nihayet bir gece içinde silip süpürür.Uygarlık ve bayındırlık, Ankara’da azınlıkların, Ermeni’lerin mahallelerindedir. Bu göze batmaz yörede, büyük yangın, bazı çok şaşırtıcı eşyanın sokağa dökülmesine yol açar.Yangında, sabaha karşı Ankara’yı gezen Sürgün romancısı anlatıyor:“Bir meydanlığa rasgeldim; Ankara Ermeni’lerinin zenginliğine delil olarak orada muvakkat bir âbide kurulmuştu: Yangından kaçırılan yüz kadar piyanonun sıra sıra dizildiğini gördüm. Üstlerine seçme, pahalı halılar serilmişti.”Sonra yanık bir kütük fırlar, piyanoların arasına düşer ve çalgılar tutuşur. “Gaz dökmüş, benzin serpmiş gibi... Tellerinden bin bir nağme çıkararak o kupkuru, cilâlı sandıkların yanışı çok acayip olmuştu. İnsan gibi inleye inleye telleri ateş gibi kızararak, bembeyaz dişleri sıcaktan etrafa pıtır pıtır serpilerek ne feci ve ne tuhaf yanıyorlardı...”Yangın üstelik bir talan ortamı yaratmıştır. Şahsî evler, mekânlar, umumî mahallelere dönüşür. Talancılar yanan evlere serbestçe ve korkusuzca girip çıkmakta, istedikleri, gözlerine kestirdikleri eşyayı almaktadırlar.Yolda koşan, kaçışan ürkek kadınlar, bağrışan erkekler görülmektedir. Sağda solda, köşede bucakta lavanta şişeleri, pudra kutuları, kurdela ve dantela parçaları, kadife mahfazalar; hepsi yarı yanık.İki gün iki gece süren Ankara yangını artık yanacak bir şey kalmadığı için usul usul söner. Geceleyin gökyüzünde yıldızlar yine uzak ve ışıltısız. Yayla daha da kurumuş, kupkuru olmuş...Halide Edib’in Ankara’daki hemen hemen son gecelerinden biridir. O gün tarihî celsede Büyük Millet Meclisi hükümetinin her “hususta söz sahibi” olabilmesi için önerge verilmiştir. Dr. Adnan sabaha karşı döner. “Gözlerimi açtım ve dinledim” diyor Halide Edib; sessiz, ıssız vadisi de, kendisi de derin uykudayken otomobil gürültüsü. Dr. Adnan kapıdan içeriye girer.Artık yepyeni bir Ankara, yeni bir düzen söz konusudur. Halide Edib’in umudunda bu yeni düzenin bir an önce gerçekleştirilmesi gerekli görevleri vardır:“Şimdi, yeni bir hükümet, yalnız halkın kanı ile kazandığı istiklâli korumakla değil, aynı zamanda, bütün hürriyetleri, halkın hürriyet haklarını da, her ne pahasına olursa olsun, muhafaza etmekle mükellefti. Bir zaman için istiklâl, hürriyet olmadan da ayakta durulabilirdi. Ama, kötü bir idare ve her şeyden önce istibdat, halkın gelişmesine ve mesut olmasına engel olurdu. Bu sefer, eski tarihin tekerrür etmemesi lâzımdı.”Benim Ankara’m da artık eskiBenim Ankara’m da eski bir Ankara artık. Önce ‘dinlediğim’ Ankara vardı: Dayım Devlet Demir Yolları umum müdürüydü, ondan dinlediğimiz Demokrat Parti dönemi Ankara’sıydı. Dayım İstanbul’a geldikçe anlatmak zorunda kalır, büyüklerimin memleket nereye gidiyor kaygılarını yatıştırmaya çalışırdı. İşin tuhafı, galiba, aslında hep İstanbul’u özlüyordu...Sonra 1970’lerin Ankara’sı. Yolun başındayım, yazar olmak sevdasına düşmüşüm, Bilgi Yayınevi başkentte, ikinci hikâye kitabım Pastırma Yazı Bilgi’den çıkacak... 12 Mart’ın ve 12 Mart sonrasının kapkaranlık başkenti. Bütün Ankara’larımda onun havası esip duracak.Bütün Ankara’larımda, Halide Edib’in dile getirdikleri de yankıyacak...

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue