Kemalist devrimle birlikte kılık kıyafetin kanunla düzenlenmesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması, ezanın Türkçe okunması gibi uygulamalarla İslam'ın ‘görünürlüğü ülkemizde zaman içerisinde azalmıştır kuşkusuz.Sivilleşme, demokratikleşme ve şehirleşme gibi etkenlerle görünürlüğü yeniden arttı, artıyor. Müslümanlığın asırlardır yaşadığı bu topraklarda şimdi, İslam tıpkı Batı'daki gibi ilk kez görünür oluyormuşçasına sosyolojik tahliller yapılıyor. Buna şerh düşmek ise sahici buluşmaları özleyenler için kaçınılmaz hale geliyor giderek.Tarihin farklı dönemlerinde çeşitli trendlerle anılan Müslümanlık bugün İslam dışı kabul edilen Batı'da görünür ve yaşanır oldukça Batılı toplumbilimcilerin ‘küresel İslam' analizleri üzerinden bu topraklarda neyin mayalandığına bakmak zor oluyor. Hemen her şehirde yıllardır oruç tutanlarla tutmayanların buluştuğu (kimi on bin kişilik) iftar sofralarının bu anlamda neye tekabül ettiğini es geçerek kozmopolit yapısını çoktan yitirmiş Beyoğlu'nda kurulan bir iftar sofrasının seküler ve dindarlar arasında ‘yeni bir karşılaşma'ya sahne olmasından bahsediyor sosyal bilimciler. Bu buluşmanın bir tür podyumlaştırma olmaması için şerh düşmeye devam edelim. İnananlar için vahyin getirdiği ‘evrensel ölçü'ler bir değer olarak, isterse Kemalizm sürecinde isterse küresel süreçte olsun, toplumsal gündelik hayatta canlı kalmayı sürdürüyorsa, bunun dinamiklerine daha yakından bakmak gerekiyor. İnananlara göre görünürlük kaygısı taşımadan, önüne ille bir kimlik, ideolojik aidiyet, sıfat takma ihtiyacı duymadan beşeriyetin en başından beri yaşanmaya devam etmektedir Müslümanlık. İnsanlaşma yolculuğu olarak farklı isimlerle devam Adem (as) ile başlar, son insana dek hakikati kuşatır.Müslüman olmak, dünyanın neresinde olursa olsun inananlar için ‘içimizdeki evrenselliğin şifresi'ni taşır çünkü. Ne tarihselliğe sığabilir, ne modernliğe muhafazakârlığa, ne Doğu'ya Batı'ya. İslam'ın tüm peygamberleri kendi peygamberi olarak görmesi, kendine Müslüman diyen birinin aynı anda sahih bir Musevi ve İsevi olmasını da getirir. Yine müminlere göre İslam toplumsal bir kimlikten ibaret değildir, vahiyle bildirilmiştir. Ateşin yakacak bir şey bulamadığı İbrahim'in (as) makamından devam edersek -ki vahiyde o da hanif olarak nitelenir: “Bugün sizin için dininizi ikmal ettim (din konusundaki bilgilenmenizi), üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din (anlayışı) olarak İslam'a (Allah'a teslimiyete) razı oldum.” ayetiyle Müslümanlığı imanın kemale erdirilmiş hali olarak içselleştirilir. Bu anlamda İslam, kurumlara veya topluluklara değil, mümin kalplere emanettir, onu vaktin sonuna dek koruyan da bu nimeti veren'dir.O halde Rab ile kul ilişkisinde, tüm değişimleri içeren, kimlik/ideoloji üstü bir teslimiyetin ifadesidir Müslümanlık inananlar için. İlle liberal, yeşilci, antikapitalist gibi takılara ihtiyaç duymaz. Ama küreselliğin arızi tanımlamalarına hapsoldukça, bu yakıştırmalar bazen Müslümanlar için de kaçınılmaz hale geliyor. Ve İslam’ın tabirlerindeki anlam katmanlarını algılama mahareti azalıyor. Müminler, örneğin Kâbe'de tavaf ederken seküler dilin dediği gibi gövdeleriyle eylem yapmaktan ziyade, inançlarına vücuduyla emek vererek Allah'la kurbiyyet kurma serüvenini yaşamaktadırlar. Bu olgu, ‘Allah'ın evi'nde misafir olmanın incelikleriyle örülmektedir. Ki ikramlar ‘dikey' eksenli ve kişiye özeldir. Önceki yazımda dediğim gibi, bir arada ama sırrın herkesin kendi tabağında olduğu iftar sofralarındaki gibi.İftar sofrasındayken de nitekim seküler dilin tarif ettiği gibi kamusal alanda ‘performatif bir pratik' icra etme derdinden ziyade, Allah'ın adıyla ‘yeryüzü halifesi' olabilme ameliyle ibadet etmektedir inananlar. O yüzden de seküler olanlarla Müslümanların iftar sofrasında buluşmasını yorumlarken oruç ibadetini bir mekân veya gövde siyasetine odaklamak hepimizin yürekten istediği buluşmaları tek taraflı gerçekleştirme riski taşıyor.İftar sofrası gibi, oruç, haram, kurban, tesettür, zekât, direniş, tevhid, helalleşme gibi İslamî anlam katmanları taşıyan olguları daha kuşatıcı bir dille yorumlamak için Gezi sürecinde açığa çıkan ayrışmayı (bazı sosyologlar bunu iç içe geçme olarak okuyor) farklılıklarımızla buluşmak adına adına yeni bir imkân olarak görüyorum.
↧