Büyük güçlerin çoğu, silahlı kuvvetlerini küçültüp, silahlanmalarını azaltırken Rusya tam tersini yapıyor; 2010 yılında açıkladığı 770 milyar dolarlık silahlanma programı gereği silahlı kuvvetlerini hızla modernleştiriyor, hem kalite ve hem de sayı bakımından büyük adımlar atıyor.Daha güçlü, görünür ve daha çok yerde bulundurma stratejisi gereği bu muazzam silahlanma programının bütçesinden donanmaya 166 milyar dolar ayırmış, sonuçlarını da almaya başlamış bulunuyor. Nitekim Donanma Komutan Yardımcısı Amiral Fedotenkov, kısa bir süre önce donanmaya bu yıl 36 yeni savaş gemisinin teslim edileceğini açıklamış bulunurken bunun bugüne kadar görülmemiş bir gelişme olduğuna dikkat çekiyor. Savunma Bakanı Şoygu da geçen martta bu yıl içinde donanmanın 24 denizaltı ve 54 çeşitli sınıfta savaş gemisi teslim alacağını söylemişti. Fedotenkov’a göre Rus donanmasının halen dünya denizlerinde dolaşan 60 savaş gemisi mevcut. Muhtemelen bunlardan 10-12’si de halen Akdeniz’de bulunuyor. Esasen, Rus donanması özellikle Suriye meselesinin ortaya çıkmasından bu yana Akdeniz’e çok önem vermeye başlamış, buraya hem çok sayıda gemi konuşlandırmış ve hem de tatbikatlar yapmıştı. Bunların temel amacı da elbette Suriye rejimine desteğini göstermek ve muhtemel bir askerî müdahaleyi caydırmaktı. Rusya, bunların da ötesine geçerek geçen yıl Akdeniz’de daimi olarak bulunacak ve görev yapacak daimi bir filoyu tesis edeceğini, bu filonun ağırlıklı olarak Karadeniz Filosu’ndan yapılacak aktarma ve destekle hayata geçirileceğini resmen açıklamıştı. Bu çerçevede, muhtemelen bu yıl teslim alınacak 36 yeni savaş gemisinin önce Karadeniz, daha sonra da Akdeniz Filosu’na devredileceği söylenebilir. Böylece bu filo önümüzdeki yıllarda hem sayı ve hem de kalite bakımından daha güçlü ve etkin olacak, bölgedeki diğer donanmaların muhtemel hareketlerine karşı denge ve caydırıcı güç haline gelecek. Ne var ki, bu donanmanın eksik bir yanı da olacak. Bu da muhakkak gerekli olan hava desteği sahasında kendini gösterecek; zira büyük ve daimi donanmaların korunması ve desteklenmesi için yakın hava desteği şart. Bu olmadığı takdirde donanmalar havadan gelebilecek tehditlere karşı o kadar etkili olamazlar. Bu bakımdan Akdeniz’de daimi olarak bulunacak Rus donanmasının ya uçak gemisi uçakları ya da yakın bölgelerde hava üslerinden uçaklarla korunması gerekecek. Bugün Rusya’nın Amiral Kuznetsov dışında uçak gemisi yok; zaten bu gemi de çok eski ve bugünün şartlarına pek uygun değil. Rusya esasen bu konudaki yetersizliğini giderme amacıyla Fransa’ya 2 adet helikopter indirme–çıkarma gemisi sipariş etmişti. Ancak bunlar da önümüzdeki yıllarda devreye girecek ve muhtemelen bunlardan birisi Akdeniz’de konuşlandırılacak. Diğer yandan, Rusya’nın artan tehlikeler sebebiyle beklenmedik bir şekilde Suriye’deki Tartus üssünü boşalttığını da biliyoruz. Esasen, çok da önemli olmayan, büyük savaş gemileri için derin limana dahi sahip olmayan bu üssü artık Rusya’nın gözden çıkardığı, bunun yerine başka alternatif üs aramaya başladığı da çoktandır söyleniyor. Nitekim geçen yıldan bu yana ortalıkta dolaşan haberlere göre, Rusya bu bağlamda artık Kıbrıs Rum Kesimi’nde Limasol Limanı ile Papos’taki Andreas Papandreu Havaalanı’nı gözüne kestirmiş bulunuyor. Üstelik bu konudaki haberler son günlerde artmış da görünüyor. Bunlarda doğruluk payı ne kadar, bugünden söylemesi zor; ayrıca, böyle bir şey gerçekten söz konusuysa bunun Akdeniz’deki mevcut dengeleri sarsması kaçınılmaz olur. Rusya’nın Rum üssü arzusu gerçekleşir ya da gerçekleşmez; ancak bu Rusya’nın Doğu Akdeniz’e verdiği önceliği değiştirmez elbette. Zira Rusya Akdeniz’i artık sadece başkalarını dengeleyebilecek muhtemel bir askerî alan olarak değil, aynı zamanda son gelişmeler ışığında kendi çıkarlarını etkileyebilecek bir potansiyel enerji alanı olarak da görüyor; bütün bu hesaplarını da büyük bir deniz gücüyle desteklemeye karar vermiş bulunuyor. Velhasıl, bütün bunların bizi ilgilendirmediği söylenebilir mi?
↧