Bilindiği üzere fitre, yaşayan her insanın bir yaratılış borcu ve bir var oluş sadakasıdır. Bu sebeple ekonomik durumu müsait olan aile reisi, sorumluluğunu yüklendiği ailenin her ferdi adına Ramazan’da birer fitre vermekle yükümlü tutulmuştur.Hatta bayram gecesi sabaha karşı dünyaya gelen bebeğin dahi bu var oluş fitresinin verilmesi gerekli görülmüştür. Çünkü bebek de bayram sabahı da olsa yaratılma nimetine kavuşmuştur. Onun için de var oluşun şükrü manasına anladığımız fitresini verip hayata geliş şükrünü yapmış olmamız gerekmektedir.Üç mezhebe göre farz, Hanefi’ye göre de vacip olan bu yaratılış sadakası fitreyi ödemiş olmak için, aile fertlerinin her biri adına birer fitrenin bayrama kadar muhtaçlara verilmiş olması da gerekmektedir. Hicretin ikinci senesinden itibaren verilmeye başlanan bu yaratılış sadakası fitrenin son veriliş vakti, bayram günü ikindi namazına kadardır. Bundan sonraya bırakılması haramdır. Ama bırakılırsa yine de verilmeli, borçlu kalınmamalıdır.Bu öneminden dolayı Ramazan’ın başından itibaren münasip yerler aranır, en muhtaç yer neresi ise orası bulunarak yardımlar yapılıp bayram sevincini ortak yaşama sağlanmış olur.Şurası da bir gerçektir ki; zekâtı nasıl zenginler veriyorsa fitreyi de öyle zengin kimseler verirler. Ancak zekât zengini ile fitre zengini arasında şöyle bir fark vardır:-Zekât zengininde servetin üzerinden sene geçmesi gerekirken, fitre zengininde sene geçmesine gerek olmaz. Bayram gününde eline imkân geçse hemen fitrelerini vermesi gerekir. Zekât gibi sene geçmesini bekleme iznine sahip olmaz.Bir de oturulan eve, üzerine ev yapılacak arsaya, kullanılan arabaya, kiraya verilen mülklere zekât düşmediği halde bunlara sahip olanlar fitre zengini sayılmakta, fitre vermeleri gerekmektedir.- Ayrıca zekâtta mal, yani servet kiminse zekât borcu da onundur. Ailenin şahsına ait malı bulunmayan diğer fertlerine zekât borcu yüklenilemez. Ancak fitrede öyle değildir. Fitrede zekât verecek aile reisi, aile fertlerinin her biri adına fitrelerini de vermesi gerekir. Uzakta olan çocuklarının fitrelerini ya bizzat aile reisi vermeli, yahut da haberleşerek herkes kendi fitresini vermeye alışmalıdırlar.Hanımların altın ziynetlerinin zekâtına gelince:Diyanet’in son tespitine göre 80 gramı geçen ziynet altınlarının tutarı olan paranın zekâtı verilmelidir. Altın hanımın ise zekâtın borçlusu da hanımdır elbette. Beyi cömertlik edip de hanımın ziynetlerinin zekâtını verirse pek güzel bir vefa örneği göstermiş olur. Şayet bey veremiyorsa hanım da verecek durumda değilse, ‘ben ziynetimin zekâtını vermiyorum’ duygusunda kalması hanım için hoş bir duygu olmaz. Böyle durumlarda mecbur kalan hanım, ‘bu sene Şafi mezhebinin görüşüyle amel ediyorum, gelecek sene inşallah mecbur kalmam’ diyerek hissi sakıntıdan kurtulmayı düşünebilir.Bilindiği üzere Şafi’de, ziynetler hanımın asli ihtiyacından sayıldığından zekâta tabi olmazlar. Ziynet zekâtını vermede zorlanan Hanefi hanımlar da böyle bir niyete girebilirler. İhtiyaç duyulan yerlerde bir başka hak mezhebin görüşüyle amel etmek caiz görülmüştür. Tabii mecbur kalıp da ihtiyaç duyanlar içindir bu çare.“Ümmetimin ihtilafında rahmet vardır.” buyuran Efendimiz’in verdiği rahmet haberi de böylece mecbur kalınan yerde imdada erişmiş olur. Bir başka acil konu, fidye verilmesi:-Hastalığından, yahut da yaşlılığından dolayı orucunu tutamayanlar da, tutamadıkları her oruç başına verecekleri onar liralık fidyelerini, bayramdan önce ihtiyaçlılara ulaştırmalılar ki; bayramda sevinmelerini sağlamış olsunlar. Ayrıca yoksula bu gibi yardımlar yapılırken mahcup edecek görüntü ve konuşmalardan da kaçınmalıdır. Verenin kalbindeki niyeti yeterlidir. Alana uzun uzadıya açıklamaya gerek yoktur. ‘Şunu bayram harçlığı yapıver’ gibi rahatsızlık vermeyen kısa bir sözle konuyu bitirmek mümkündür. Allah’ın (cc) bilmesi yeterlidir, kulların bilmesine ihtiyaç yoktur.
↧