2009’un Şubat ayında Abant Platformu Erbil’de bir toplantı düzenlemişti. “Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak” başlıklı toplantının organizasyonunda görev almış ve açış konuşmasını yapmıştım.Bu konuşmadaki “’Türkiye’den gelenlerin ne kadarı Kürt?’ diye merak ediyorsunuz. Cevabını vereyim: Hepimiz Kürt’üz. Ve aynı zamanda hepimiz Türk’üz.” sözlerimin birinci kısmından dolayı eleştirilmiştim. Biz bu toplantının organizasyonu ile uğraşırken, mart ayında yine Erbil’de yapılacağı açıklanan Kürt Ulusal Kongresi’nin hazırlıkları sürüyordu. Bu kongrenin uzun bir hikâyesi vardı ve bir türlü gerçekleşemiyordu. Gelecek ay Erbil’de toplanacak Kürt Ulusal Kongresi, yıllardır bir türlü toplanamayan işte bu kongre. Bugün ne oldu da toplanabiliyor?2009’da Erbil’e giderken önemli bir devlet büyüğü ile karşılaşmış ve o yıl gerçekleşmesi beklenen aynı kongre hakkında ne düşündüğünü sormuştum. Hiç tereddüt etmeden, bu kongrenin toplanmasına olumlu yaklaştıklarını ve desteklediklerini söylemişti: “Çünkü bu kongrede diğer Kürt grupları PKK’yı silah bırakmaya ikna edecekler.” Çıkartabileceğim tek sonuç var: Kürt Ulusal Kongresi, PKK şiddeti sürdürdüğü için bugüne kadar toplanamadı. Bugün mümkün olması, Türkiye’deki Barış Süreci’nin eseri. PKK silah bırakma sözü verdiği için Kürt Ulusal Kongresi toplanabiliyor. O zaman, bu kongre PKK’nın silah bırakma vaadini ve Türkiye’deki Barış Süreci’ni daha sağlam bir hale getirecek. Selahaddin şehrinde yapılan hazırlık toplantısında Barzani’nin verdiği mesajlar da bu varsayımı doğruluyor. Barzani silahlı mücadeleye karşı çıkıyor ve “diğer halklarla” barış içinde birlikte yaşamayı öneriyor. Öyleyse, PKK’nın silah bırakma sözüne güvenmeyip, Barış Süreci’ni inandırıcı bulmayanları, Erbil’de toplanacak Kürt Ulusal Kongresi’nin biraz rahatlatması gerekir. Çünkü bu kongre, PKK’nın faaliyetlerini de kabul edeceği prensipler doğrultusunda denetim altına alacak. Bu prensiplerin başında “silahsız mücadele” yer alacak. Peki PKK, kendisini denetim altına alacak böyle bir organizasyonun içine neden giriyor ve kaderini teslim ediyor? Bu sorunun cevabında Suriye var. PKK, Irak’taki bölgesel yönetim ve Türkiye ile barışçıl ilişkiler geliştirdiği takdirde, Suriye’de doğrudan kendi siyasî otoritesine bağlı bir bölge oluşturabileceğini hesaplıyor. PKK’nın her cephede temel stratejisini değiştiren ana faktör Suriye. Suriye’deki belirsizlik PKK’ya hayatî fırsatlar sunuyor. PKK, Ulusal Kongre’yi Suriye’de Barzani’ye bağlı KDP ile arasındaki rekabeti yumuşatacak ve kendisine avantaj sağlayacak bir fırsat olarak görüyor. Bir de kamuoyuna yansıyan siyah ve beyaz renklerden ibaret bir resim var. Bu kongre, açıkça Pan-Kürdist bir gündemle toplanıyor. İran, Türkiye, Irak ve Suriye arasında dört parçaya bölünmüş olan Kürt nüfus arasında bir “strateji birliği” oluşturmayı hedefliyor. Bölünme paranoyalarını azdırıp korkalım mı? Ne de olsa Bağımsız Kürdistan için bir adım daha atılıyor.Bu endişenin veya korkunun, endişe sahiplerinin sandığı gibi basit ve kestirme bir cevabı yok. Bağımsız Kürt Devleti, Büyük Kürdistan veya Pan-Kürdizm modern çağın ulusalcı hayallerinin gecikmiş bir örneği. Geç kaldığı için maliyeti veya bedeli çok yüksek. Gerçekleşebilmesi birçok şeyin bir araya gelmesine, uzun bir yolun kat edilmesine ve yol boyunca talihin yaver gitmesine bağlı. En çok da Türkçülerin onları itip-dışlayarak tek çare olarak kendi devletlerine mahkûm etmesi lazım. Bütün bu süreç boyunca ilk ikna edilmesi gerekenler ise Kürtler. Ulusal Kongre’de uçuşacak Pan-Kürdist hayallerinin hiçbiri, Kürtlerin bugünkü somut gerçekleri ile örtüşmüyor. m.turkone@zaman.com.tr
↧