Bedir Kuyuları’nda aldıkları ağır yenilgiyi bir türlü hazmedemeyen müşrikler, bundan bir yıl sonra Uhud’da intikam için toplanmış ve çetin bir çarpışma başlamıştı.Bilirsiniz, Okçular Tepesi ve Allah Resulü’nün (sas) sözünün dinlenmemesi… Anlık bir bozgun yaşandığı anda, müşrik kılıçları Peygamber’e (sas) daha da yaklaştı. Fahr-i Kâinat’ın (sas) çadırı ve etrafı ok, mızrak ve taş yağmuruna tutuluyordu. Kâfirler şunu çok iyi biliyorlardı; eğer Müslümanları yenmek istiyorsan Hz. Muhammed’i (sas) yok etmelisin!Hz. Peygamber’i koruyan halka giderek inceliyor, kopma noktasına geliyordu. Efendiler Efendisi’nin (sas) mübarek kanını dökecek kadar büyümüştü tehlike. Tam bu esnada Habibullah (sas), yarılan hattı ve oradan yüklenen gözü dönmüş müşrikleri gördü ve bağırdı; “Burayı kim tutacak?”Bir kadın belirdi aniden. Bir elinde su kırbası, diğerinde sargı çaputlarıyla sağa sola koşuyor, Müslüman yaralıların pansumanıyla ilgileniyor, su veriyordu. İsmi Nesibe (r.anha) idi; Nesibe binti Kaab… Peygamber’in çağrısını duyduğu an elinde ne varsa yere attı ve bağırdı: “Ben varım ya Resulallah!”Ümmü Umare lakaplı bu yiğit kadının hikâyesi, tek başına sezonluk dizi olabilecek çap ve derinliktedir.Malum, İslam’ın ilk yıllarında Medine’de Müslüman olanların sayısı hayli kısıtlıydı. Akabe biadının üçüncü grubundaki iki kadından biriydi Hz. Nesibe (r.anha). Ailece İslam ile şereflenen kutlu insanlardandır. Kocası Hz. Abdullah b. Zeyd, Uhud şehitlerindendir. Aynı savaşa eşi ve iki oğluyla katılmıştır Ümmü Umare. Kendisi de oğulları da yaralandılar Uhud’da. Gösterdiği feragat ve kahramanlık Resûlullah’ın çok hoşuna gitmiş, hissiyatına dokunmuş ve o tarihten vefat ettiği zamana kadar, her savaş dönüşünde Allah Resulü, “Ümmü Umare de döndü mü?” diye kontrol etmeden hane-i saadetlerini teşrif etmemişlerdir.Uhud’da Hazreti Peygamber’in (sas) mübarek bedeninin önüne atılan Hz. Nesibe (r.anha), Hudeybiye’de de yanındaydı. Hayber’de, Huneyn’de ve Yemame’de. Tesettür ayeti inince biraz geri çekilmişti ama iki oğlundan biri olan Habib sahte peygamber Müseylemetül Kezzab’ın elinde esirdi. 50 yaşını geçmişti Hazreti Nesibe annemiz. Resulallah vefat etmişti, üzgündü ve yorgundu. Buna rağmen kılıcını kuşandı ve tüm ‘Siz Hz. Peygamber’in bize emanetisiniz, lütfen savaşa katılmayın’ ısrarlarına rağmen katılmıştı Yemame’ye. Diğer oğlu Abdullah ile beraber çarpışacaktı. Yalancı Müseyleme, Habib’e (ra) işkencelerin en akıl almazını yapıyordu. Mübarek vücudundan parça parça et kopartıyor ve tek şey istiyordu; Hz. Muhammed’i inkâr edip kendisinin peygamber olduğunun kabul edilmesi… ‘Hayır’ diyordu Habib, tüm nefesiyle “Hayır!” Müseyleme sinirlendikçe vücudundan kopardığı parçaları artırdı ve feci halde ruhunu Rahman’a teslim etti Habib (ra). Savaş başlamadan şehit olmuştu. Yemame Savaşı en çetin savaşlardan biridir. Hz. Halid (ra) büyük zekâ ve strateji dehalığı göstererek Müseyleme’nin ordusunu dağıtırken, sahte peygamber atına binip kaçmaya kalkıştığında Hz. Nesibe ardından bağırıyordu: “Kaçıyor, yalancı kaçıyor!”Yine yaralanmıştı bu cesur kadın, yine umursamıyordu yarasını, oğlunun derdini de bırakmış, Peygamber düşmanının peşine düşmüştü. İlk darbeyi oğlu Abdullah vurdu sahte peygambere. Ardından Hz. Vahşi (ra), o meşhur mızrağını fırlattı ve kasığından indirdi Müseyleme’yi. Arkalarına döndüklerinde Ümmü Umare’nin şükür secdesi yaptığını gördüler.Bizzat Hazreti Ömer (ra) rivayet ediyor: Efendimiz’in (sas) şöyle buyurduğunu işittim: “Uhud günü sağıma ve soluma baktığımda, hep Ümmü Umare’yi beni korumak için savaşırken görüyordum.” Kâinatın Efendisi (sas) ise şöyle buyuruyor: “Ey Ümmü Umare, sendeki bu cesaret ve metanet kimde var?” Hocaefendi’nin ise Hz. Nesibe ile ilgili tasviri şöyle: “Bütün hayatı, şeref tablolarıyla âdetâ bir danteladır…” n.hazar@zaman.com.tr
↧