Sana bir ses birden ‘aşk… aşk…’ diye seslenirse şaşırma. Sağa sola dönüp sesin sahibini arama.Hiçbir zaman göremeyeceksin. Aradığın yerde olmayacak o. Elbiselere bürünmeyeceği gibi anlayacağın dilden de konuşmayacak. Sen um, sen dile, sen bekle, sen iste ki ömründe bir kez olsun o ses arkandan ‘aşk… aşk…’ diye seslensin. Bu mucize gerçekleşsin. Hem mucizeler çaresizlikten değil, gerçeğe duyduğumuz saf bağlılıktan gelir, değil mi?Bilmez misin hem insan yitiğidir kendisinin. Aşk, senin kendi dilinde kendini aramandır da, sen şu dünyada kemiğe, altına gümüşe, kil toprağa, ipekli kumaşa inanırsın. Sonra da kumlarını saymaya koyulmuş çöl gibi kendi başının mecnunu kesilirsin. Dün yaşadığın ilk kez senin başına gelmedi. O sebepten ilk eğilişte söz sopasına yapışma. Hüner dahi dilersen bu iklimde dosta atılan oka siper ol. Ve bil, hiçbir zaman sana atılan oka uzanamayacak kolun. Kalbin kanayacak her seferinde. Nice yitik şimdilerde her yandan oklandığını unutur da şen makam içinde düğün bayram eder. Bela aşkın ilk dilidir ve asıl oradan kanatlanır gelir onun kara kuşu, duymadım deme. Aşkı böyle belle. Kısmetini tepme…Nice antik kent, nice harabe, nice yeraltı mağarası nice boşluk bulunur da yeryüzünde hiçbirinin boşluğu insanın boşluğuna benzemez. O daracık göğüs kafesi bütün mesafelerden uzun bütün boşluklardan karanlıktır yeri geldiğinde. İnsan onca boşluğu onca açığı gediği bulur da sıra kendisine geldiğinde aklı karışır, yolu şaşırır. İşte aşk, o boşluğun çaresi gibi gelirse sana aldanma. Boşluğu anlamandır bütün marifet. Hatta boşluk olmak, unutma. Günün birinde arkandan bir ses ‘aşk… aşk…’ diye seslenirse boşluk aydınlanacaktır, dolacak değil. Dua et ki şifa bir ses olarak başının üstünden geçsin. Olduğun yerde bir Mevlevi gibi eğil de selam ver. Kar beyazı gömleğinin içinden akan teri ürperişin incisi say. Sanır mısın ki Hızır ile İlyas ölümsüzlük suyunun peşine düşen maceraperest ve dünya severlerdi. Hayır hayır, bir kez olsun ‘aşk… aşk…’ diye göz kırpmıştı da onlara kader, onlar o cilvenin etkisiyle yollara düştüler. Sonra da onlardan geriye gülün sonsuz hatırası kaldı. Şimdi dönüp de bana ‘Neden gül?’ diye sorma. Hiç sorma. Rilke değil miydi, parmağına batan gül dikeni sebebiyle ölen. Ey saf çelişki. O çelişkinin haberiyle dolsun kulağın.Karanlık dediğin ışığın uykusudurSana birisi gözyaşından ve onun türlü sırlarından söz açarsa şehvete kapılıp o gözyaşını inci diye boynuna asma. Öyle incileri vardır ki sözün, şiir, sırf ona duyduğu kara sevdadan dolayı gece gündüz sarhoş dolaşır. Sen de aklın oyunlarında saf tutan şairlerin mezhebine girersen bil ki aşkın kara listesine eklenirsin. Hem görmedin mi ki sen, Rodin bile taşta, mermerde, demirde o keskin birliği arardı. Cebrail’in kanadı sanır mısın ki bir daha hiç görünmedi yeryüzünde. Ah ah, ne vakit bir taşın içinden ‘aşk… aşk…’ diye bir ses duyarsan, sakın onu içindeki köpeğin dile gelişi de sanma. Eğilip kendi aynana fırlatıp onu kırma. Nefsin hakkını vermezsen ışığın pervanesini göremezsin. Karanlık öyle doyar öyle doyar ki ışığın sütüne o yüzden uykuya dalar, karanlık dediğin ışığın uykusudur. Ya başka ne!Bunu diler misin, ister misin bilmem, oruç bir çocuk cıvıltısı gibi geçer mi senin de içinden, o anne-baba anısı, o kış geceleri örgü gibi sarar mı seni de belinden bilmem lakin, insan oruçta çocukluğunu arar, ona döner, onu yeşertir, onu gönendirir. Lakin büyümüşler için, dünya merdivenlerinden inip çıkmışlar için çocuk da bir iç çekişten başka nedir! İşte o yüzden, denizde, şen, öylesine sırt üstü yüzerken bir balık ‘aşk… aşk…’ diye zıplayıp yanından geçerse, çok sevinme. Çünkü aşk çoktan ziyan olma makamıdır ve toplamaya değil dağıtmaya meyillidir. Esintiye kapılma. Rüzgârın sırrına yaklaş. Orucu aşk iklimi gör.Dön bir bak. Hatırla. Say. Sor. Aşk menzilinde şiir dökmüş, yol almış, sevap işlemiş, ölümle kucaklaşmış, dertten sürgüne savrulmuşların içinde hiç mal mülk, ateş kibrit, para altın, şöhret öfke biriktiren var mı? Aşk dediğin eldeki kötüleri saça saça, eze geçe, kurtula uça varılan bir menzildir. Kimin ki elinde aşktan özge bir şeyi birikmişse, ah taşımacılık, ah tefecilik, ah hamallık en eski mesleğidir onun… Otur da kaybettiklerini bir bir hesapla. Zarardaysan hâlâ yakınsın aşktaki ziyana. Ziyan ışığın olacak böyle bil, de.Kendine kulluk arıyorsan aşkın semtinden göç. Aşkta ne kulluk vardır ne efendilik, olsa olsa, saf kölelik. Kölelik dediğin mutlak yenilgiden başka ne ki. Hem sen şimdi yenilginin safına geçtin ya, onu zayıflığından değil, aşkın seni seçmesinden bil. Aşk rüzgâr gibi onca bahçeden, onca dağ uçurumundan, onca kirpik aralığında incele süzüle geçer de varlık iddiasında bulunmaz. Sen hiç rüzgârın kendi kendine uğuldadığını duydun mu bir yere çarpmadan. Uğuldayan rüzgâr değil de rüzgârın dokunduğu yerdir unutma. Hem rüzgârdaki yol alma, geçip gitme, kimseye yük olmama hali olmasaydı bahtsızın terli alnını da serinletir miydi? Senin de alnın mağrurların, öfke ve kibir satanların değil masum ve mahzunlarınki gibi olsun. Unutma dünya hay huy. Kalbine düşen ‘aşk… aşk...’ nidası ise sonsuz nur.Âşık olan da aşkı bilmezBir de bir de, aşkı şans sayma. Aşk kaderdir. O arayarak bulunmadığı gibi bekleyerek de kapını çalmaz. Ateşe düşen ateşe düştüğünü tedbirsizlik değil şans saysa bile bir kez olsun ateşin çağrısına konuk olduğunu bilemez ise aşk ona ebediyen küser. İşte öyle, aşk ateşe düşmek değil ateşin kendisi olmaya, ateş kesilmeye denir. Ateş olanı ateş yakmaz. Âşık olan da aşkı bilmez, onu söylemez.Düne kadar hep ben ben diye inliyordu da bastığın yerler, toprak hicabından sessiz kalıyordu. Sen sabahın daha ilk ışığında düşüyordun yola. Daha doğrusu düşmüyordun da yol seni çağırıyordu. Şimdi yol da yok menzil de silindi. Dünyadan geç diyemem sana ama aşk dünyanın hakikatini bilmenin dilidir, başka ne? Kendini zaferin değil yenilginin mahcubiyetine ayarladın ya korkma, belki yanından geçtiğin kimse ‘aşk… aşk…’ diye inlediğini duyar, hisseder de, insan ölmedi, merhamet tükenmedi diye diye senin peşinden gelir. Hem âşıklar bu dünyada da birbirini bilmeden yürüyen bir yoklar kafilesi değil midir? Sen de onlardan ol. Kafileden ol. Aşk tek millettir. Dilsiz. Unutma.
↧